atatürk belgeseli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
atatürk belgeseli etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2/07/2012

amerikalıların inanılmaz türk adıyla çektikleri belgeselde atatürk'ün en net ses kayıtları

    2/07/2012 11:25:00 ÖS   No comments


atatürk'ün şimdiye kadar yayınlanan en kaliteli görüntüleri amerikan gizli servisi cia'in arşivinden çıktı bundan 54 yıl önce hazırlanan belgeselde ki görüntüler kurtuluş savaşı ve türkiye cumhuriyeti'nin kuruluşuna ilişkin ayrıntıları da içeriyor

11/09/2010

atatürkün gerçek cenaze töreni videosu

    11/09/2010 08:57:00 ÖS   No comments

Dolmabahçe'de 10 Kasım sabahı saatler 9'u 5 geçeyi gösterdiğinde hayata gözlerini yuman Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk Başkent Ankara'ya işte böyle getirildi.. Atatürk'ün tabutunu generaller taşıdı..!!



Atatürk'ün tabutu
Atatürk ' ün naaşı ; 19 Kasım 1938 ' de Dolmabahçe ' den Top Arabası ile Sarayburnu rıhtımına ve Zafer Muhribi vasıtası ile Yavuz Zırhlısına intikal ettirilerek denizden İzmit'e ulaştırılmış , tren yoluyla nakil edilerek ertesi gün Ankara Garında karşılanmıştır.

İlk T.B.M.M. önünde kurulan katafalkta halk önünden saygıyla geçmiştir. 21 Kasım 1938 ' de tören ile Etnografya Müzesinde geçici kabrine defnedilmiştir.

9/19/2010

nutuk otuzikinci bölüm

    9/19/2010 10:39:00 ÖS   No comments

Refet Paşa Demirci Efe'nin maiyetine giriyor Efendiler, Nazilli’ye giden Refet Paşa, Demirci Mehmet Efe’den kumandayı almaya lüzum ve bunda bir faide görmemiş veyahut kim bilir, belki de kumandaya vaz’-ı yed ettirilmemiş?



Demirci Mehmet Efe
Demirci Efe’nin maiyetinde erkân-ı harp gibi ifa-yı vazife etmeyi daha faydalı ve müreccah görmüş... Refet Paşa bunu bize bildirdi. Mahallî şerâiti yakından görmüş olan bir zatın kararını nakz etmek ekseriya müşkildir. Çünkü ya hakikaten Refet Paşa’nın gördüğü ve tercih ettiği gibi, Efe’nin kumandasını idâme etmekte ve ona muâvin olmakta faide vardı veyahut Refet Paşa o cephenin kumandasına li-sebebin mine’l-esbâb vaz’-ı yed edemiyordu. Her iki ihtimale göre de behemehâl kumandayı al diye emir vermek bî-sûd olurdu.

Asıl garabet, bundan sonra görüldü. Bir müddet sonra Refet Paşa, Nazilli’den gaybûbet etti. 


Birkaç gün sonra Balıkesir’de olduğunu, birtakım ecnebi zâbitlerle münasebete girip girmemesini bizden sorması vesilesiyle anladık.

22 Kânunuevvel 335 tarihinde verdiğimiz cevapta: “Teşkilât-ı milliyeye mensup olanların, bilhassa Heyet-i Temsiliye’ye dahil âza tanınmış olmak haysiyetiyle kendisinin, hiçbir suretle temasını arzu etmediğimizi bildirdik.” Refet Paşa, tekrar gaybûbet etti. Nihayet bir gün Bursa’dan, Refet imzalı kısa bir telgraf aldık: “İstanbul üzerinden Bursa’ya geldim.”

Bu telgrafın bir türlü mânasını anlamıyordum. Refet Paşa’nın İstanbul ile ne münasebeti vardı? Bir de “Nazilli-Balıkesir-Bursa” yolu İstanbul’dan mı geçer? Bu muammayı bir türlü halledemedim. Nihayet mesele anlaşıldı.

Refet Paşa, Nazilli’yi terk ettikten ve Balıkesir’de Kâzım Paşa’ya uğradıktan sonra Bandırma’ya inmiş, oradan da bir Fransız torpidosuyla İstanbul’a gitmiş, orada bazı rüfekasıyla görüşmüş, ba’dehu Bursa’ya avdet eylemiş...

Efendiler, bu muammayı hâlâ, halledemiyorum. Bunda beni mazur göreceğinizi ümit ederim.


Refet Bey’in, bir İngiliz gemisiyle Samsun’a gelen Salâhattin Bey tarafından tebdil edildiği ve aynı gemi ile Refet Bey’in İstanbul’a avdeti talep olunduğu ve bunun üzerine, gitmeyip istifa eylediği ve İstanbul hükümetinin benim ile beraber kendisinin derdestiyle İstanbul’a i’zamımıza ta’mîmen emir verdiği malûmunuzdur. Bu kadar çok ma’lumâtla bir mechûlü halledememek, cebir bilenlerce pek de mazur görülmezse de benim, bu noktada izhâr-ı acz eylediğimi itiraf ederim. vâkıâ, Ferit Paşa Kabinesi yerine Ali Rıza Paşa Kabinesi kaim olmuştu. Fakat yeni kabinenin vesâit-i istihbâriye ve icraiyesinin evvelkinin aynı olduğu malûmunuzdur.

Efendiler, Refet Paşa’nın bu hafif hareketi, Aydın ve Salihli cephelerinde muntazam ordunun teşkiline kadar, ciddî bir sevk ve idâre tesis edilememesine bâis oldu.

nutuk otuzbirinci bölüm

    9/19/2010 10:36:00 ÖS   No comments

İstanbul'da Kuva-yi Milliye aleyhine tahrikât Bu hususta ilk hassasiyet ve inisiyatif gösteren Ankara oldu.



Kuva-yi Milliye aleyhine
Ankara Vali Vekili Yahya Galip Bey’in Sivas’a keşîde ettiği 15 Teşrinievvel 335 tarihli bir şifresini, merhum Hayati Bey’in imzasıyla diğer bir şifre içinde 22 Teşrinievvel’de Amasya’da aldım. O şifre aynen şudur:

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine

Paşa Hazretleri, biz mukadderâtımızı, ne böyle, milletin mukadderâtını bilmiyen hükümete ve ne de sümmettedârik gönderilecek valilere terk edemeyiz. Defaatle zât-ı âlilerine arz ettiğimiz düşünceler nazar-ı itibara alınmadığından dolayı hükümet-i merkeziye, mahûd Ferit Paşa Kabinesi’nin tayin edip de gönderemediği Bitlis Vali-i Sâbıkı Ziya Paşa’yı buraya ve hayat-ı memuriyetinde hiçbir mevcudiyet gösterememiş olan Suphi Bey’i de Konya’ya vali tayin etmek suretiyle ilk adımını atmaya başladı. İşte bu gibi mülahazata binâen, Meclis-i Mebusan teşekkül etmeden evvel hiçbir memuriyete hariçten kimsenin getirilmemesini geçende arz etmiş idik. Mademki hükümet-i hâzıra buraya yeniden vali göndermeye kıyâm etmiştir, şu halde buradaki harekât-ı milliyenin söndürülmesi iltizâm ediliyor demektir. Nasıl ki zât-ı âlileri askerlikten istifa ederek bir ferd-i millet gibi çalışmaya karar verdiniz, bendeniz de buradan çekilerek aynı surette milletimin vazifesini ifaya karar verdim. Vali gelinceye kadar vekâleti kime tevdî edeceğimi lütfen bildiriniz efendim.

15 Teşrinievvel 335
Ankara Vali Vekili
Yahya Galip
Bir gün sonra da 23 Teşrinievvel’de Cemal Paşa’nın 21 Teşrinievvel 335 tarihli şu telgrafını aldım:

Adet/419
Kadıköy, 21.10.35
Amasya’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Ankara’dan Belediye Reisi ve Müftü Efendi, hariçten gelecek valiyi kabul etmeyeceklerini Ankara’ya, Ankara’dan vali tayin olunması lüzumunu, kendi salâhiyetlerine binâen iddia ediyorlar. Böylece her taraftan ayrı ayrı metâlib dermeyanı hükümeti müşkil vaziyete sokmaktadır. Bedhâhân ve anâsır-ı sâire, bu gibi ahvâli türlü türlü tefsir ediyor. (...) Hükümete müzaheret vaati üzerine bu gibi hususların men’i lüzumunu ricâ ederim ve nasbı, irâde-i seniyeye iktirân eden valinin hareketi icap edeceği tabii takdir buyurulur.

Harbiye Nâzırı
Cemal
Fi’l-hakika, başta Müftü Efendi olduğu halde, (elyevm Diyanet İşleri Reisi bulunan muhterem Rıfat Efendi Hazretleri idi) Ankaralılar protesto mahiyetinde İstanbul’a mürâcaat etmişlerdi.

Ankara’yı teskin ederek, nüfûz-ı hükümeti kırmamak için telgraf başında birçok nasâyihte bulundum. Fakat Ankara’nın haklı olduğunu teslim etmemek mümkün değildi. Nihayet Cemal Paşa vasıtasıyla hükümete yazdığım telgraftan bahsederek alınacak cevâba kadar vaziyetin hüsn-i idâre edilmesini, Ankara’da Kolordu Kumandanı Vekili Mahmut Bey’e yazdım.

Bu noktada bi’l-münâsebe bir hakikati arz etmek muvâfık olur. Biz Heyet-i Temsiliye, hükümetin vaziyet ve mahiyetini pek âlâ anlamıştık. Erkân-ı hükümetten bazılarının, hükümete dahil olmaktan nâdim bulunduklarını ve bu gibilerin çekilmek için bahane aradıklarını da anlıyorduk. Bundan başka haricî ve dahilî düşmanların ve Pâdişâh’ın müttefikan, Ali Rıza Paşa Kabinesi yerine, kendi nokta-i nazarlarını açıktan açığa ve sür’atle tatbik edecek diğer bir kabineyi mevki-i iktidara getirmeye âzim bulunduklarından da gafil değildik ve bunun için de Ali Rıza Paşa Kabinesi’ni ehven-i şer buluyorduk. Bir de Ferit Paşa’nın sukutundan sonra, yeni kabine ile anlaşmak için geçen dört-beş gün zarfında bazı taraflardan mümkün olduğu kadar çabuk uyuşmak hususunda alınmış olan tavsiyeler de bizce nazar-ı dikkatte tutulması icap eden mâna ve mahiyette idi. Binâenaleyh, maksada emniyetle vâsıl oluncaya kadar, lüzum görülürse biraz da fedakârlık yapmak zaruretini hissediyorduk.

Mahmut Bey’e yazdığım şifrede bu noktalar da ima edilmişti (Vesika: 173)

Cemal Paşa’ya verdiğim cevâbı aynen arz edeceğim:

Şifre
Mahsustur, aceledir
Amasya 24.10.35
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretlerine
C: 21.10.35 tarih ve 419 numaralı şifreye:

Ankara’dan Vali hakkında vuku bulmuş olan mürâcaat ve istirhamın, esbâb-ı âtiyeden neş’et ettiği anlaşılmıştır.


Şöyle ki: Dersaadet’ten alınan mevsûk haberlerde, İngilizler ile İngiliz Muhipler Cemiyeti ve İtilaf ve Hürriyet ve Nigehbâncıların, Hıristiyan anâsır ile teşrik-i mesâi eyledikleri ve Anadolu’ya birçok muhâlifler sevk ederek teşkilât-ı milliyeyi ihlal ve hükümet-i seniyeyi ıskat teşebbüsâtına giriştikleri ve bu erbâb-ı mefsedetin Adapazarı ve Bursa’dan hareket eyledikleri bildirildiği gibi, Adapazarı’nda da son günlerde bazı fi’liyât görülmesi mûcib-i endişe olmuştur. Konya’ya gönderilen Vali Suphi Bey’in, İngiliz Muhipler Cemiyeti İstanbul heyet-i idâresi azasından olduğunu, Konya’da Refet Bey’e ifade eylemiş bulunduğunun şüyû’u, hâsıl olan tereddüdü teşdid eylemiştir. Ankara vilâyetine tayin olan Ziya Paşa’nın meslek ve namusu hakkında bir şey denemezse de kendisinin ehliyet ve iktidarı da meşkûk görüldüğünden, Ankara vilâyeti gibi teşkilât ve harekât-ı milliyemizin en mühim merâkizinden biri olan mahalde, daha henüz vaziyetler tavazzuh edip sükûnet ve emniyet-i tâmme husûl bulmadan, buradaki mühim vaziyetin re’s-i kârına, tamamen mücerreb olmayan âciz bir valinin tayini, mûcib-i tereddüt olmuştur. Ankara’da bulunan Vali Vekili ve Kumandan ile Heyet-i Temsiliye arasında cereyân eden muhhaberât üzerine, hükümet-i hâzıranın her ne surette olursa olsun, evâmire ve icrââtına münkad olmak tabii görülmüş ve o yolda hareket edilmiş ise de doğrudan doğruya ahali, tasavvur ettikleri tehlikeye karşı verdikleri temînatı gayr-i kâfi görerek, emniyet-i tâmme husûlüne kadar kendilerince âmâl-i milliyeye mutavaatı mücerreb bulunan Vali Vekili’nin idâre-i memuriyetini elzem addederek, doğrudan doğruya hükümete mürâcaat eylemişlerdir. Son iş’âr-ı devletleri üzerine Ankara’da icap edenlerle tekrar müdâvele-i efkâr edilmiş hatta mehâzîri olsa dahi mahzâ nüfûz-ı hükümeti haleldar etmemek için, Ziya Paşa’nın hüsn-i kabulünün temînine çalışılmıştır. Ancak mehâlikten ve mefsedetkârâne cereyân eden ahvâlden fevkalâde mütevahhiş olan halkı tatmîn etmek mümkün olamamıştır.

Dahiliye Nâzırı Paşa hazretleri, içinde bulunduğumuz veziyetin nezaket ve ehemmiyetini düşmanlarımızın her ne kadar iblisâne ve faâlâne sarf-ı mesâi eylemekte olduklarını takdir buyurdukları şüphesiz bulunduğuna göre ve makam-ı nezareti yeni teşrif buyurmuş olmaları itibarıyla, layık-ı istihdam olan memûrîni tanımakta mazur oldukları gibi, Âdil Bey’in dahi müsteşarlığını yapmış olan Keşfi Bey’in, elân müsteşarlık makamında bulunması nazar-ı dikkate alınınca bilhassa rüesâ-yı memûrînin tayinin de ne dereceye kadar iltizâm-ı basiret olunması tahakkuk eder. Binâenaleyh Ziya Paşa’nın şimdilik i’zâm olunmaması hususunun temîn buyrulmasına delâlet-i sâmîleri ve neticesinin emr ü inbâ buyrulması ma’rûz ve müsterhamdır.

Mustafa Kemal
Efendiler, Ali Fuat Paşa, 28 Teşrinievvel 35 tarihli bir şifresiyle, İstanbul’daki teşkilâtımızın namıma gönderdikleri bir telgrafı bildirdi. Bu telgrafta verilen ma’lumât mühimdi.

Çerkes Bekir’in ihdâs ettiği ma’lûm vaka, Adapazarı civarında Kuvâ-yı Milliye aleyhinde mebde-i isyan telâkki edilmiş. Bundan ne suretle istifade olunacağı hakkında “Zât-ı Şâhâne, Ferit Paşa, Âdil Bey ve Sait Molla ile Ali Kemal Bey’den mürekkeb” bir heyet, birtakım tasavvurâtta bulunmuşlar.

Bu telgrafta, yukarıda ismi geçen Hikmet hakkında da izâhât veriliyordu. Bu Hikmet, iki ay mukaddem Amasya’dan Adapazarı’na gelmiş. O havalide öteden beri kendisine ve ailesine muhâlif olanların, teşkilât-ı milliyeye dahil olduğunu anlamış. Hikmet Bey, Amasya’dan geldiğini ve beni tanıdığını ve teşkilât-ı milliyeye ancak kendisinin mezun olduğunu ileri sürerek Sivas’la muhabereye kalkışmak ister. Muhâlif taraf mâni olur. Hikmet, muhâlif teşkilât yapar. Bunu hisseden Sait Molla, Hikmet’i elde edecek çareyi bulur. Kendisini Hıristiyanlar aleyhinde bir isyana teşvik eder.

Efendiler, Hikmet hakkında ve düşmanlarımızın Hıristiyanlar aleyhinde hareket tertiplerine dair verdiğim ma’lumât, bilahare temas edeceğimiz bazı vaziyetlerin suhûletle anlaşılmasına yarayacağı için zâid addolunmamasını ricâ ederim (Vesika: 174, 175).

Efendiler, bu ma’lumât üzerine Cemal Paşa’ya yazdığım telgrafın aynen manzûr-ı âlileri buyurulmasını arzu ederim:

Şifre
Sivas, 31.10.335
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretlerine
Adapazarı havalisinde, hükümet ve teşkilât-ı milliye aleyhinde cereyân eden vaka malûm-ı samileridir. Bu vaka vahdet-i milliyenin azmi ve hükümet-i seniyenin tedâbîr-i musîbe ve kat’iyesi sayesinde bertaraf edilmiş ise de henüz oralarda tohum-ı fesâd mevcut bulunmaktadır. Milletin vahdeti karşısında tamamen mahv ü nâbûd olacağına şüphe yoktur. Ancak bu harekât-ı mefsedetkârânede Damat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzır-ı Sâbıkı Âdil ve Esbakı Ali Kemal Beyler ve Sait Molla’nın müşevvik ve mürettib oldukları anlaşılmıştır. Kendi hıyanet-i vataniyelerinden başka ma’rûzü’l-esâmi zevât, gayet büyük ve tehlikeli bir hata daha irtikâb eylemişlerdır. O da teşebbüsât-ı mel’anetkârânelerinden güya zât-ı akdes-i hümâyûnun da ma’lumâtdâr olduğunu işâa etmek gibi bir denâet-i kübradır. Kabine heyet-i muhteremesinden, kemâl-i hulûs ile ricâ ederiz. Vakt ü zamanıyla keyfiyeti suret-i münasibede zât-ı pâk-i hümâyûna arz eylesinler. Milletin ve teşkilâtının bu gibi erâcife elbette atf-ı ehemmiyet eylemiyeceği bedîdârdır. Erbâb-ı mefsedetin, yalanlarla, vahdet-i milliyeyi lekedar etmek istediklerini ileri sürerek, mahallinde hükümet-i seniye tarafından resmen tekzîbi suretiyle, her türlü su-i tefehhümün izâlesi ve bu eşhâs-ı muzırra hakkında tetkikat-ı lâzime bi’l-ifa takibat-ı kanuniyeye tevessül kılınması hayatî bir mesele addolunmaktadır efendim.

Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal

9/17/2010

nutuk otuzuncu bölüm

    9/17/2010 10:45:00 ÖS   No comments

Sivas’ta pek de hoşa gitmeyen bir hadise cereyân etmiştir. Sivas'ta aleyhime yapılan bir teşebbüs: Şeyh Recep Vakası



Şeyh Recep Vakası
Yalnız, Efendiler; biz Amasya’ya gelmek üzere Sivas’tan ayrılır ayrılmaz, Sivas’ta pek de hoşa gitmeyen bir hadise cereyân etmiştir. Bu hadise hakkında kısaca arz-ı ma’lumât edeyim:

Amasya’ya muvâsalatımızda, İtilâf ve Hürriyetçilerin ecânible müştereken birtakım harekât-ı hıyanetkârâneye teşebbüs ettiklerine dair ma’lumât almıştık. Bunu derhal ta’mîmen tebliğ etmiştim. Sivas’ta da aleyhimde pâdişâha telgraf çekilmek gibi bir teşebbüs olduğunu istihbâr ettim fakat inanmadım. Elbette Heyet-i Temsiliye arkadaşlarımızın ve karargâhımıza mensup zevâtın, valinin ve sâirenin dikkati buna mânidir dedim.

Halbuki, Şeyh Recep ve rüfekasından Ahmet Kemal ve Celâl namında üç şahıs bir gece telgrafhanede, kendilerine mensup bir telgrafçı vasıtasıyla arzu ettikleri telgrafları çekmişler...

Fi’l-hakika, Amasya telgrafhanesinden Salih Paşa’ya ait şu telgrafı getirdiler:


16613 K
Sivas, 18 Teşrinievvel 35
82
Bahriye Nâzırı Devletlü Salih Paşa Hazretlerine
Yaver-i Hazret-i Şehriyarî Saadetlü
Naci Beyefendi Hazretlerine
Aylardan beri memleketimizde cereyân eden hali anlamak ve mahiyet-i meseleye vukûf peyda etmek üzere merkez-i vilâyete kadar ihtiyâr-ı zahmet buyurmanızı menâfi-i mülk ü millet namına cümleten istida ve mülk ü millet namına makine başına teşriflerini kemâl-i ubûdiyetle istirham eyleriz.

An evlâd-ı Şemseddin-i Sivasî
Recep Kâmil, Zaralızade Celâl
Ulema, eşrâf, tüccar ve esnaftan
mürekkeb yüz altmış mührü hâvidir
İlyaszade Ahmet Kemal
Bana da 19 Teşrinievvel 335 tarihli olan şu telgraf geldi:

Amasya’da Mustafa Kemal Paşa’ya

Ahalimiz, pâdişâh ve hükümet efkârını bizzat Salih Paşa’dan veyahut emin bir lisandan işitmedikçe, aradaki ihtilâfa hallolunmuş nazarıyla bakamayacaktır. Binâenaleyh iki şıktan birini ihtiyâra mecburiyetinizi arz ederiz.

İlyaszade
Ahmet Kemal
Zaralızade
Celâl
An evlâd-ı Şemseddin-i Sivasî
Recep Kâmil
Efendiler, biz bütün memleketi irşad ve tenvîr ile uğraşıyoruz. Fakat düşmanlarımız da bize mukabil her yerde ve hatta bizzat bulunduğumuz ve her suretle hâkim olduğumuz Sivas şehrinde bile habâsetlerini icrâ ettirebilecek denî vasıtalar bulmakta muvaffak olabiliyorlar.

Bütün ikazlarımıza, ihtarlarımıza rağmen şahsen gaybûbet eder etmez, Sivas’taki zevâtın görülen dalgınlığı her yerde ne kadar kayıtsızlıklar ve müsamahalar vuku bulmuş olduğuna çok güzel bir misâl teşkil eder.

19 Teşrinievvel günü Sivas’taki arkadaşlar, Heyet-i Temsiliye imzasıyla şu telgrafı veriyorlardı:

Amasya’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Şeyh Recep ve rüfekasının zât-ı devletlerine çekilmek üzere telgrafhaneye şimdi verdikleri telgraf sureti aynen ber-vech-i zîr arz olunur:

Bu bâbda Topçu Binbaşısı Kemal Bey ayrıca tahkikat icrâ etmektedir.

Bu telgrafa, aldığımı arz ettiğim telgrafın suretini ilâve ediyorlar.

Sivas Telgraf Başmüdürü de aynı günde şu ma’lumâtı veriyor:

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
An evlâd-ı Şemseddin-i Sivasî Recep, İlyaszade Ahmet Kemal ve Zaralızade Celâl imzalarıyla yazılan telgrafnameleri takdim ederim. Bu telgrafnameler gece getirilmiş ve memurlarımız ihafe edilerek yazdırılmıştır. Her ferdin şerâit-i mahsusa dairesinde telgraf yazmaya hakkı derkârdır. Ancak makine odasına rastgelenin girmesi memnu bulunmak şöyle dursun, memurların tehdit ve ihafesi gibi haysiyet ve vakar-ı hükümeti rencide edecek harekâta ictisâr etmek doğrusu kanuna isyan mahiyetindedir. Keyfiyeti vilâyet-i celîleye arz ettim ve memlekette tesis-i intizam için çalışmakta olan zât-ı devletlerine de arz-ı hal ederim. İhtiramat ve ta’zîmat-ı mahsusamın kabul buyurulması müsterhamdır.

19 Teşrinievvel 1919
Başmüdür
Lütfü

nutuk yirmidokuzuncu bölüm

    9/17/2010 10:42:00 ÖS   No comments

Efendiler, Rıza Paşa Kabinesi ve o kabinede Harbiye Nâzırı olan zat; Süngülerini milletin kalbine saplayan yabancıları misafir sayan bir harbiye nâzırı



milletin kalbine saplayan
Aziz vatanımızı işgal eden, süngülerini milletin kalbgâhına saplayan ecânibi, misafir kabul ediyor ve onlara mihmân-nüvâzâne ve mülâyimane harekette ıztır görüyor! Bu ne mütâlaadır, bu ne kafadır? Âmâl-i milliye bu muydu?

Harbiye Nâzırı, “hususiyle teşebbüsât-ı milliye su-i tefsiratına -dair- faaliyetlerin henüz kuvvetten düşmediği şu zamanlarda işaret eylediğim ihtiyatkârlıkların nâbemahâll olmadığı tasdik buyurulur” itikadında olduğunu söyleyerek, teşebbüsât-ı milliyenin îrâs-ı zarar eylemiş olduğunu ima ediyor ve bu yüzden hâsıl olan fenalığı tamir için tedbirlerinin nâbemahâll olmadığını bize de tasdik ettirmek mahâretini göstermeye çalışıyor. Harbiye Nâzırı, telgrafnamesini şu cümle ile ikmâl ediyor: “İsbât-ı âsâr-ı rüşd eylemiş olan millet-i necîbenin hâiz-i itimâdı bulunan hükümet-i hâzıra, icrâât-ı vâkıâsından âzâde-ser kaldıkça, harice karşı daha fazla ismâ-ı kelâm eyleyebileceği bedîhîyatına karşı Heyet-i Muhtereme-i Temsiliye’den, icrâât-ı hükümeti daha ziyade mürevvickâr bulunmalarını ricâ ederim.”

Efendiler, Cemal Paşa, hakikaten mühim noktalara temas ediyor: 


Evvelâ, milletin isbât-ı rüşd ettiğini söyleyerek bizim, millet namına delâlet ve irşadımıza ihtiyaç olmadığını ima ediyor ve bununla, bizi millet indinde fuzulî birtakım müdahaleciler telâkki ediyor. Saniyen; bizim, hükümeti âzâde-ser bırakmadığımızı ve bu yüzden harice karşı ismâ-ı kelâma mâni teşkil eylediğimizi ifade ediyor.

Efendiler, millet-i necîbemizin, rüşdünü isbât eden âsâr; Erzurum, Sivas Kongreleri ve bu Kongrelerde ittihâz eylediği mukarrerât ve bu mukarrerâtın tatbikine çalışmak sayesinde vahdet ve tesanüd kesbetmeye başlanması ve Sivas Kongresi’ni yapanları imhâya kalkışan Ferit Paşa Kabinesi’ni ıskat gibi ef’âl ve harekât ve teyakkuzdu.

Bu kadarla iktifâ etmek, bütün bu harekât ve faaliyette olduğu gibi bundan sonra da millete rehberlikte bulunmak vazife-i vicdaniyesinden sarf-ı nazar ederek, hükümeti âzâde-ser bırakabilmek ancak bir şartla mümkün olabilirdi. O da, âzâde-ser olmaya liyakati tahakkuk edecek, Millet Meclisi’ne müstenid millî bir kabinenin mukadderât-ı memleket ve milleti bi-hakkın tekeffül ettiğine kanaat idi. Milletin, “kahrolsun işgal” âvâze-i şikâyetini boğmaya çalışan, bî-hiss ü idrâk insanlardan mürekkeb, hayvan ve terkibinde hain bulunan bir heyetin, eblehâne ve echelâne ve miskinâne hareketlerinin seyircisi kalmak, erbâb-ı akl ü iz’an ve hamiyetten talep olunabilir miydi?!.

Bir de Efendiler, Cemal Paşa: “Milletin hâiz-i itimâdı bulunan hükümet-i hâzıra” sözüyle pek büyük ve alenî bir yalan irtikâb ediyordu. Milletin hükümete itimâdı henüz tahakkuk etmemişti. Bu söz, ancak ve hiç olmazsa Millet Meclisi huzurunda Kabine itimat reyi aldıktan sonra telaffuz olunabilirdi. Halbuki henüz Millet Meclisi’nin azaları bile intihap olunmuş değildi.

Harbiye Nâzırı, bu sözü telâffuz ettiği dakikada, yalnız bir zatın hâiz-i itimâdı bulunuyorlardı. O zat da devlet riyâsetini telvis etmekte bulunan hain Vahideddin idi.

Heyet-i Temsiliye’nin, kendileriyle, itilâfa lüzum görmüş olması, millet namına ihrâzı itimat gibi telâkki etmek istiyor ve maksûdları bu idiyse, milletin kendilerine vasıta-i itimâdı olan bu heyeti aradan çıkarmaya çalışmaya ihtiyaç nedendi?

nutuk yirmisekizinci bölüm

    9/17/2010 10:37:00 ÖS   No comments

General Harbord Heyeti ve generale verdiğim cevap Efendiler, hatırlarınızda olsa gerektir ki memleketimizde ve Kafkasya’da tetkikat yapmak üzere Amerika Hükümeti, General Harbord’un taht-ı riyâsetinde bir heyet göndermişti.



General Harbord Heyeti
Bu heyet Sivas’a geldi. 22 Eylül 335 günü General Harbord ile uzun uzadıya mükâlemede bulunduk. General’e, harekât-ı milliyenin maksat ve gayesi ve teşkilât ve vahdet-i milliyenin sebeb-i zuhûru, anâsır-ı gayr-i Müslime’ye karşı olan hissiyât ve ecnebilerin memleketimizdeki menfî propagandası ve icrââtı hakkında mufassalan ve müdellelen beyânâtta bulundum. General’in bazı garip suallerine de muhatap kaldım. Meselâ, millet kabil-i tasavvur her türlü teşebbüsât ve fedakârlıkta bulunduktan sonra dahi muvaffak olunamazsa ne yapacaksın? Verdiğim cevapta –hatıramda aldanmıyorsam– demiştim ki:

Bir millet mevcudiyet ve istiklâlini temîn için kabil-i tasavvur olan teşebbüsât ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur. 


Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Binâenaleyh millet, berhayat oldukça ve teşebbüsât-ı fedakâranesine devam eyledikçe adem-i muvaffakiyet mevzu-i bahis olamaz.

General’in sorduğu sualden maksûd-ı aslînin ne olabileceğini araştırmak istemedim. Fakat verdiğim cevâbın tarafından takdirle karşılandığını bugün bi’l-vesile zikretmek isterim.

nutuk yirmiyedinci bölüm

    9/17/2010 10:34:00 ÖS   No comments

Konya Valisi Cemal Bey İstanbul'a kaçıyor ve Konya halkı da İstanbul'u tanımıyor Efendiler, Konya’da vali bulunan Cemal Bey, Ferit Paşa Kabinesi’nin Anadolu’da mühim bir nokta-i istinâdı haline geldi.



Konya Valisi kaçıyor
Konya’da Ordu Müfettişi olan Cemal Paşa’nın İstanbul’a gidip gelememesi, orada bulunan Kolordu Kumandanı Salâhattin Bey’in mütereddidâne tavır ve hareketi ve en nihayet habersiz İstanbul’a çekilip gitmesi, Konya ve havalisini Vali Cemal Bey’in taht-ı hükmünde bırakmıştı. Oraya, maksadı yakından anlamış olan bir zatın gönderilmesine ihtiyaç vardı. Sivas’ta yanımızda bulunan Refet Bey’in gönderilmesi tensîb edildi. Refet Bey hareket etti. Konya’da Heyet-i Temsiliye tarafından bir kumandan gelmekte olduğu haber alınınca, erbâb-ı hamiyet canlanmış, diğer taraftan da

Vali Cemal Bey hapishanede ne kadar kanlı katil, mevkûf varsa hepsini çıkarıp teslîh etmiş ve kendisine bir kuvvet yapmak istemişti.


 Konya ahali-i muhteremesi, bu zelilâne harekete karşı ayaklanarak mukteza-yı hamiyeti ifaya karar vermiş ve bunun farkına varan Cemal Bey, 26 Eylül’de İstanbul’a firâr eylemiştir (Vesika: 107). Halk, belediye dairesinde ictimâ ederek Hoca Vehbi Efendi’yi vali vekâletine tayin etmişti.

9/16/2010

nutuk yirmialtıncı bölüm

    9/16/2010 11:04:00 ÖS   No comments

Hıyanetin müşterek müteşebbislerinden Ferit Paşa Kabinesi'ne taarruz Efendiler, Ali Galip teşebbüsünün, pâdişâhın ve Ferit Paşa hükümetinin ve ecânibin müşterek bir teşebbüsü olduğuna, arz ettiğim vesâike muttali olduktan sonra, şüphe ve tereddüt edenler kalmaz, zannederim.



Hıyanetin müşterek müteşebbisleri
Bu hıyanetin, müşterek müteşebbislerine karşı alınması lâzım gelen vaziyet sarîhtir. Ancak mukabil teşebbüste mümkün olduğu kadar cephe hücumundan sarf-ı nazar etmek, o günün icâbatı olmakla beraber teşebbüs kuvvetini muhtelif hedeflere tevcîhten ictinâben bir noktada temerküz ettirmek, muvâfık-ı ihtiyat idi. Biz de hedef-i taarruz olarak yalnız Ferit Paşa Kabinesi’ni tespit ettik ve pâdişâhın zî-medhal olduğunu bilmemezlikten geldik.

Ferit Paşa Kabinesi’nin, pâdişâhı hakayıktan haberdâr etmeyip iğfal etmekte olduğu tezini tuttuk. 


Pâdişâh, vaziyetten âgâh olduğu takdirde derhal kendisini iğfal edenlere lâyık oldukları muameleyi tatbik edeceğine emniyetimiz olduğunu ileri sürdük ve hükümetin sâbit olan cinayeti üzerine kendisine itimâdın insilâbı tabii olduğundan hakikat-i hali yalnız ve ancak doğrudan doğruya pâdişâha arz etmekle vaziyetin ıslâhı mümkün olacağını teşebbüsâtımız için nokta-i azîmet addettik. Bu mülâhazaya binâen, Eylül’ün onbirinci günü, pâdişâha hitaben bir telgrafnâme hazırlandı; bu telgrafnâmede tahmin buyuracağınız vechile zamanın icabı olan birçok sûrî elfâz içinde “hükümetin bi’l-muharebe kongreyi basmak suretiyle beyne’l-İslâm sefk-i dimaya tasaddi ettiğinden, Kürdistan’ı ayaklandırmak suretiyle vatanı parçalatmak planını para mukabilinde taahhüt etmiş oldukları vesâik ile tahakkuk ettiğinden, hükümetin bu bâbda vasıta-i icraiyesi olanların hâsiren firâra icbâr edildiği, derdestleri halinde kanunun pençe-i icrââtına tevdî olunacakları ve bu cinayetleri tertip ve Dahiliye ve Harbiye Nâzırları tarafından tebliğ ve tatbik ettiren hükümet-i merkeziyeye, milletin itimat ve emniyetinin münselib olduğu zikredildikten sonra, namuslu zevâttan mürekkeb bir heyet-i cedîde-i hükümetin teşkili ile bu casus şebekesi hakkında tahkikat ve icrâât-ı seria-i âdilânenin icrası talep ve bir heyet-i âdile-i hükümetin teessüsüne kadar merkezî hükümetle bir vechile muhabere ve münasebette bulunmamaya karar vermiş olan milletten, ordunun ayrılamayacağını, zât-ı vakaya muttali ve mahalline mücâvir olan kolordular kumandanları arza mecbur olduk” deniliyordu (Vesika: 82).

İşte bu telgrafnâme suretinin umum kolordularca İstanbul’a çekilmesi münasip düşünüldü. 11 Eylül günü telgraf başında kolordu kumandanlarına şu servisi verdim:


“ Şimdi bir suret vereceğiz. Bu suretin 3., 15., 20., 13 ve 12. Kolordu Kumandanlarının müşterek imzasıyla çekilmesini münasip görüyoruz. Mütâlaa ettikten sonra diğer kumandanlarla aynı zamanda çekmek için intizâr buyurunuz. ”
Suret
Makam-ı Sadaret-i Uzmâ’ya
Şimdi, doğrudan doğruya başkumandan-ı akdesimiz, halife-i zî-şânımız efendimize ma’rûzât-ı mühimmede bulunmak mecburiyetindeyiz. Hâil ika’ edilmemesini ricâ eder, aksi takdirde tevellüd edecek netâyic-i vahimenin mes’ûliyetinin sırf zât-ı fahîmânelerine râci kalacağını arz ederiz. K.O.12, K.O.13, K.O.20, K.O.15, K.O.3.

Vuku bulacak ma’rûzât-ı mühime, arz etmiş olduğum vechile pâdişâha yazılan telgrafnâme muhteviyâtından ibaret idi.

Eylül’ün 11. günü, bilhassa 11/12. gecesi her tarafta kolordu kumandanları telgraf merkezlerini işgal ederek mukarrer olduğu vechile İstanbul ile muhabereye çalışıyordu. Fakat Sadrazam ortadan kaybolmuş gibi idi. Cevap vermiyordu. Biz de telgraf başında, Sadrazam’ın telgrafları alıp cevap vermesi için tazyikatta bulunuyorduk. İstanbul merkezi telgraf memurlarıyla vuku bulan uzun çekişmelerden sonra bir telgraf memuru şu servisi verdi:

“Sadrazam Paşa’ya yazılan ifade, telefonla söylenildi. Alınan cevapta: Telgrafnâme münderecâtı Sadrazam Paşa Hazretlerine arz olundu. Vuku bulacak ma’rûzâtları usûlü dairesinde telgrafla arz olunmalıdır. Telgrafnâmeler de usûlü dairesinde takdim edilir, buyurduklarını Müdür Bey söylüyor efendim” (Vesika: 83).

Bunun üzerine nısfü’l-leylden sonra saat 4.00’te şu telgraf Sivas telgrafhanesine gönderildi:


11.12.335
Sadrazam Ferit Paşa’ya
Vatan ve milletin hukuk ve mukaddesâtını pây-mâl ve zât-ı hazret-i pâdişâhînin şeref ve haysiyet-i mülûkânelerini ihlâl ile teşebbüsât ve harekât-ı gafilâneniz tahakkuk eylemiştir. Milletin pâdişâhımızdan başka hiçbirinize emniyeti kalmamıştır. Bu sebeple hal ve istirhamlarını ancak zât-ı hümâyûna arz etmek ıztırındadırlar. Heyetiniz gayr-i meşrû’ harekâtının netâyic-i vahimesinden korkarak millet ile pâdişâh arasında hâil oluyor. Bu bâbdaki temerrüdünüz daha bir saat devam ederse millet artık kendisini her türlü harekât ve icrââtında serbest telâkkide mazur görecektir ve bütün vatanın heyet-i gayr-i meşrû’anızla suret-i kat’iyede alâka ve irtibatını kat’ edecektir. Bu, son ihtarımızdır. Bundan sonra milletin alacağı vaziyet burada bulunan ecnebi zâbitânı marifetiyle İtilâf mümessillerine dahi mufassalan bildirilecektir.

Umumî Kongre Heyeti

Sivas Telgraf Müdüriyeti’ne de aynı zamanda, telefonla şu emir verildi:


Kongremizden müntehap bir heyetle telgrafhaneye gönderilecek bir telgrafımızın doğrudan doğruya mâbeyn-i hümâyûna keşîdesine İstanbul’ca mümânaat olunduğu bildiriliyor. Bir saat zarfında telgrafın keşîdesine muvafakat olunmadığı takdirde İstanbul’la bütün Anadolu telgraf muhhaberâtını kat’a mecbur olacağımızı mâfevkinize bildiriniz.

Umumî Kongre Heyeti

Kolordu kumandanlarına da âtideki umumî tebliğ yapıldı:


Sivas’tan, 11/12.9.335

K.O. 20 Kumandanlığı’na
K.O. 15 Kumandanlığı’na
K.O. 13 Kumandanlığı’na
K.O. 3 Kumandanlığı’na
Kongre’nin atebe-i mülûkâneye olan ma’rûzâtına Dersaadet’te Telgraf Başmüdüriyeti’nce mümânaat edilmiştir. Bir saat mühlet zarfında mâbeyn-i hümâyûna yol verilmezse, tekmil Anadolu’nun Dersaadet’le muhabere-i telgrafiyesi kestirileceği cevâben mezkûr müdüriyete tebliğ ettirilmiştir. Kongre’nin bu matleb-i meşrû’una cevâb-ı muvafakat alınmadığından ân-ı tebliğden itibaren Ankara, Kastamonu, Diyarbekir telgraf merkezleriyle Sinop’ta telgraf muhhaberâtının tatili, yani Kongre’nin iş’âratından mâadâ hiçbir telgraf Dersaadet’e geçirilmemesi ve Dersaadet’ten kabul olunmaması ve Garbî Anadolu ile muhaberemize mâni olmayacaksa Geyve Boğazı cihetindeki hattın dahi tutulması veya muvakkaten kat’ı ve icrâât neticesinin iş’ârı ricâ olunur.

Bu talimata mümânaat edecek telgraf memurları, mahallerinde derhal divan-ı harbe verilerek haklarında en ağır ceza tatbik olunacaktır. İşbu tebligatın infazı 20., 15., 13 ve 3. Kolordu Kumandanlıklarından ricâ edilmiştir. Vusûlünün iş’âr buyurulması.

Sivas’ta Umumî Kongre Heyeti

Bu telgraf muhteviyâtı, müteakib telgraflarla ikmâl edildi (Vesika: 84, 85).

11/12 Eylül gecesi yapılmış olan umumî tebliğe zeyl olarak da şu ricâda bulunuldu:


Bu gece netice elde edilinceye kadar bütün kumandanlar ve rüesâ-yı memûrîn-i mülkiye ve alâkadar heyetlerin telgrafhaneleri terk etmemeleri ricâ olunur.

Umumî Kongre Heyeti

Telgrafhanelere de şu ihtarda bulunuldu:


Lâhikadır: Bu tebligatın icrâ olunduğu haberi Kongre Heyeti’nce ma’lûm olduktan sonra aynı vechile beynimizde muhâberâta devam olunacağından telgrafhanelerde adam bulundurulması mercûdur.

Kongre Heyeti

nutuk yirmibeşinci bölüm

    9/16/2010 11:01:00 ÖS   No comments

Amerika mandası için propagandalar İstanbul’dan gelen bazı zevât, Amerikalı Mister Brown namında bir de gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdi.



Amerika mandası için
Bundan sonra 8 Eylül ictimâında, bahsettiğim muhtıraya temas edildi. Bu muhtırada başlıca

Amerika mandası meselesi mevzu-i bahis ediliyordu.


O günlerde, İstanbul’dan gelen bazı zevât, Amerikalı Mister Brown namında bir de gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdi. Bu mesele hakkında Kongre’de cereyân eden müzâkerâttan bahsetmeden evvel mesele hakkında, heyet-i âliyenizin kâfi derecede tenevvürüne medâr olmak üzere evvelâ, bu zemine mukaddeme olacak bazı ma’lumât arz edeyim. Bu ma’lumâtı, Erzurum’dan beri başlayan bazı muhhaberâttan daha iyi anlaşılacağı için aynen arz edeceğim.


Asayişe müteallik
Amasyadan, 25/26 Temmuz 335
Gayet müstaceldir
Erzurum’da Üçüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye Riyâseti’ne
1– Mustafa Kemal Paşa’ya mahsustur: Bugün 25 Temmuz 335 akşamı Bekir Sami Beyefendi Amasya’ya muvâsalat ettiler. Kendileriyle uzunca müddet teşerrüf ettim. Mustafa Kemal Paşa’ya ve Rauf Beyefendi’ye arz-ı ihtirâmât ederler. Müşarünileyh, âtideki mütâlaasını arz etmekliğimi ricâ etmiştir.

2– İstiklâl, şâyân-ı arzu ve tercihtir. Ancak istiklâl-i tâm talep ettiğimiz halde mülkün menâtık-ı müteaddideye taksimi, kat’î ve şüphesizdir. Şu halde iki üç vilâyete münhasır kalacak istiklâle, tamamiyet-i mülkiyemizi temîn edecek mandaterlik elbette müreccahtır. Memâlik-i Osmaniye’nin cümlesine şâmil meşrûtiyetimiz ve hariçte hakk-ı temsilimiz bâki kalmak şartıyla bir müddet-i muayyene için Amerika mandaterliğini talep etmeyi milletimiz için en nâfi bir şekl-i hal kabul ediyorum. Bu bâbda Amerika mümessili ile görüştüm. Birkaç şahsın değil, bütün milletin sedasını Amerika’ya duyurmak lâzım geldiğini söyledi ve âtideki şerâit dairesinde Wilson’a, Senato’ya ve Amerika Kongresi’ne mürâcaatta bulunulmasını dermeyan eyledi.

a) Âdil bir hükümetin tesisi.
b) Maarif-i umumiyenin neşr ü ta’mîmi.
c) Hürriyet-i edyân ve mezâhibin temîni.
d) Muâhedât-ı hafiyenin ilgası.
e) Umum memâlik-i Osmaniye’yi şâmil olmak üzere Amerika hükümetinin mandaterliğimizi kabul eylemesi.

3– Bundan başka Kongre’mizin intihap edeceği bir heyeti, Amerika’ya bir zırhlı ile îsâl etmeyi de mümessil deruhde etmiştir.

4– Bekir Sami Bey daha bir iki gün buralarda kalacağından her gûne emir ve talimatın vasıta-i âcizânemle tebliğini ve hassaten Sivas Kongresi’nin ne zaman ictimâ edeceğini ve kendilerinin yevm-i mezkûra kadar nerede intizâr eylemesi muvâfık olacağının iş’âr buyurulmasını istirham eylemekte olduğu.

Fırka 5 Kafkas Kumandan Vekili
Arif

Şifre
Acele ve zâtîdir
196
Erzurum
Amasya’da Beşinci Fırka Kumandanlığı’na
1– Elyevm Amasya’da bulunan Vali-i esbak Bekir Sami Beyefendi’ye mahsustur: Telgrafnâme-i âlilerinden pek müstefid olduk. Hâl-i in’ikadda bulunan Vilâyât-ı Şarkiye Kongresi hemen her tarafta memleketleri halkınca hâiz-i tesir ve nüfûz ve sahib-i kelâm tanınmış zevâttan mürekkeb bir heyet-i muktedire hâlindedir. Bu Kongre’de şimdiye kadar olan müzâkerâtta devlet ve milletin istiklâl-i tâmmı musırran müdafaa olunmaktadır.

Binâenaleyh henüz bizce de şurût ve mahiyeti mübhem bir Amerika mandaterliğinden Kongre’ye doğrudan doğruya bahsolunması, pek mahzurlu olacağı cihetle zât-ı âlilerinin Dersaadet’te hâl-i temasta bulunduğu zevât ile olan müzakereye istinâden zîrdeki noktaların izahıyla bizleri serian tenvîr buyurmanızı hassaten ricâ ederiz. Bundan evvel de re’sen Dersaadet’ten buna dair gelen ma’lumât meşkûk görüldüğü cihetle aynı esaslar dairesinde istîzâh kılındığı gibi 21 Temmuz 335 tarihinde de Sivas’ta Refet Bey vasıtasıyla Dersaadet’ten gelen ma’lumâtta aynı meşkûkiyet bulunduğu cihetle oradan da doğruca şurût ve izâhât talep edilmiştir.

a) İstiklâl-i tâm talep edildiği halde mülkün menâtık-ı müteaddideye taksimi kat’î ve şüphesizdir buyuruluyor. Bu kanaatin menbaı nedir?
b) Tamamiyet-i mülkiyeden maksat, mülkün tamamîsi mi yoksa hukuk-ı hükümrânî midir?
c) Memâlik-i Osmaniye’nin cümlesine şâmil meşrûtiyetimiz ve hariçte hakk-ı temsilimiz bâki kalmak şartıyla mandaterlik talebini en nâfi bir şekil olarak kabul buyuruyorsunuz. Ancak mümessilin dermeyan ettiğini bildirdiğiniz mevâd ile bu şekil biribirine mütenâkız görünüyor. Çünkü meşrûtiyetimiz bâki kalınca hükümet kuvve-i teşriiyenin itimâdına mazhar ve murakabesine tâbi bir heyetten ibaret olur ki artık bu heyetin tesisinde Amerika’nın dahl ü tesiri olamaz. Şu halde ya meşrûtiyet bâkidir, âdil bir hükümetin tesisini Amerika’dan talebe mahal yoktur veyahut âdil bir hükümetin tesisi Amerika’dan talep edilince meşrûtiyetin bekası lafzdan ibaret kalır.
d) Maarif-i umumiyenin neşr ü ta’mîminden maksat nedir? Vehleten hatırımıza gelen, memleketin her tarafında Amerikan mekteplerinin tesisidir. Çünkü daha şimdiden yalnız Sivas’ta yirmi beş kadar müessese ihdâs etmişlerdir ki yalnız bir tanesinde bin beş yüz kadar Ermeni talebe vardır. Binâenaleyh maarif-i Osmaniye ve İslâmiye’nin neşr ü ta’mîmi ile bu teşebbüsün suret-i imtizâcı nasıl olacaktır.
e) Hürriyet-i edyân ve mezâhibin temîni fıkrası da mühimdir. Patrikhaneler imtiyâzâtı mevcut iken bunun fark ve manası nedir?
f) Mümessilin beşinci madde olarak bahseylediği umum memâlik-i Osmaniye’nin hudutları nedir? Yani kable’l-harb olan hudûdumuz mudur? Eğer bu tâbir içinde Suriye ve Irak dahil ise Anadolu halkının Arabistan namına mandaterlik talebine hak ve salâhiyeti olabilir mi?
g) Hükümet-i hâzıranın siyaseti nedir? Tevfik Paşa neden Londra’ya gitti? Amerikalılar gibi İngilizlerin de ayrıca bir mandaterlik takip ettiği görülüyor. Farklar nedir? Hükümet Amerika mandasını nasıl telâkki ediyor? Yani buna mütemâyil mi, müstağni mi? Amerikalılar neden Ermenistan mandaterliğini terk ettiler? Amerikalılar mandayı almaya ne dereceye kadar mütemâyil ve arzukeştir?

2– Sivas Kongresi’nin in’ikadı Erzurum Kongresi’nin hitamına muallâktır. Bununla ayrıca iştigal edilmektedir. Zât-ı samilerinin buna intizâren ya Tokat’ta yahut Amasya’da bulunmaları muvâfıktır. Arz-ı hürmet eyleriz.

Mustafa Kemal

Asayişe müteallik ve aceledir
93
Amasya’dan, 30.7.335
Üçüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye Riyâseti’ne
1– Mustafa Kemal Paşa’ya mahsustur: Bekir Sami Bey’den alınan cevap ber-vech-i âti arz olunur:

a) İstiklâl-i tâm talep edildiği halde mülkün menâtık-ı adiyeye taksim ve birkaç mandaya tâbi tutulacağımız Dörtler Meclisi’nce mukarrerdir. Binâenaleyh buna mâni olmak için bir mandayı talep etmek de en muvâfık olacağını beyan etmiştir.
b) Yalnız hukuk-ı hükümet mevzu-i bahis, tamamî-i mülkümüzün muhafazası esastır.
c) Amerika’dan herhangi şekilde bir hükümet talep etmeyeceğiz. Amerika’ya âdil bir hükümeti tesis edeceğimizi temîn edeceğiz. Kanun-ı Esasîmiz ahkâmı mer’î, hanedan-ı saltanatın her türlü hukuk-ı hükümrânisi bâki ve mahfûz ve hariçte heyet-i temsiliyemiz kemâkân mevcut olmak şartlarıyla Amerika hükümetinin esbâb-ı saadet ve inkişafımıza müzâhir olmasını talep edeceğiz. İsteyeceğimiz mandaterlik bu şekildedir.
d) Maarif-i umumiyenin neşr ü ta’mîminden maksat Amerika mekteplerinin köylerimize kadar girmesine müsaade değil, maarif-i milliye ve İslâmiye’mizi neşr ü ta’mîme sarf-ı ihtimam edeceğimize kendilerini temîn ile beraber müzâheretlerini taleptir. Mandaterliği Amerika misyonerlerine değil, Amerika hükümetine tevdî etmek istiyoruz.
e) Hürriyet-i edyân ve mezâhib esasen ahkâm-ı diniye ve İslâmiye’miz muktezasındandır. Amerika efkâr-ı umumiyesi bu hakikate vâkıf olmadıkları için kendilerine bu temînatı vermek istiyoruz ve mümessilin bahsettiği hudut, kable’l-harb mevcut olan hudûdumuzdur. Suriye ve aksâm-ı sâire hakkında bizim mandaterlik talebine salâhiyetimiz olup olmaması Kongre’ce halledilecek bir meseledir. Esasen Suriye ve Irak’ta Amerika heyetleri ârâ-yı umumiyeye mürâcaat ettiler. Suriye ve Filistin de müstakil bir Arap hükümeti tesisini talep ile beraber Amerika mandaterliğini diğerlerine tercih eylediklerini izhâr ettiler.
f) Hükümet-i hâzıra henüz teşekkül ettiğinden siyaseti mechûldür. Ancak evvelki hükümetlerin siyasetleri acz ve kuvâ-yı İtilâfiye’nin her bir emrine mümâşât idi. Tevfik Paşa Londra’ya gitmeyerek Ferit Paşa ile avdet etmiştir. Amerika, Ermenistan hükümeti taayyün etmeden, dolaşan heyetlerinin raporlarına nazaran, büyük bir Ermenistan teşekkülüne maddeten imkân mevcut olmadığı merkezindedir. Mandaterlik hakkında mufassal bir arîza posta ile takdim olunmak üzeredir.

2– Şimdilik tarafınızdan vâki olacak tebligata intizâren Tokat’ta bulunacağım. Amasya ve Tokat’ta ve kazalarda icap eden tebligat icra, iyi neticeler vereceğini ümit, etmekteyim. Cümlenize ihtirâmâtımı takdim ederim efendim.

Fırka 5 Kumandanı
Arif

Şifre
Zata mahsustur
Erzurum, 1 Ağustos 35
Amasya’da Beşinci Fırka Kumandanlığı’na
Bu telgrafın hemen Bekir Sami Beyefendi’ye îsâli ve cevâ bının müstacelen alınması ricâ olunur:

Bekir Sami Beyefendi’yedir.

C: 3.7.335. Amerikan mandeterliği hakkındaki izâhât-ı ahîrenize muttali olduk. Bu şerâite göre esas itibarıyla korkulacak bir şey olmamak lâzım. Maahaza daha bir nokta hakkındaki mütâlaa-i âlilerini de almak istiyoruz. Lehimizde bu kadar şerâit dermeyanına müsait bulunacak olan Amerika hükümeti bu şekildeki mandaterliği kabul etmesine, yani buna katlanmasına mukabil Amerika namına ne gibi fevâid ve menâfi temîn etmiş olacaktır? Bununla kendi hesaplarına olacak gaye nedir? Bu bâbdaki kanaat ve istitlâât-ı sâmîleriyle de tenvîr buyurmalarına müsâraaten intizâr eyleriz efendim.

Mustafa Kemal

Amasya, 3.8.335
Üçüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye Riyâseti’ne
Bekir Sami Bey’den alınan cevap ber-vech-i âti arz olunur:

Mustafa Kemal Paşa’ya mahsustur: Amerikalılarla şimdiye kadar cereyân eden müzâkerât bi’t-tabi daima hususî bir şekilde vâki olmuş ve sırf bir faraziyeden ibaret bulunmuş olduğuna nazaran mandaterliklerin tarafeyn-i akideyne tahmil edilecek şerâit hakkında teati-i efkâr edilmemiştir. Mümkün olduğu takdirde ihzâr ile Sivas Kongresi’nin sür’at-i küşâdı lüzumunu hulâsaten arz eylerim.

Erkân-ı Harbiye Kaymakamı
Arif

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Muhterem Efendim.

Memleketin siyasî vaziyeti en hâd bir devreye geldi. Kendimize bir istikamet tayini için Türk milletinin zarını atıp müsbet bir vaziyet almak zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.

Haricî vaziyet İstanbul’da şöyle görünüyor:

Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye’de mandaterlik meselesini Amerika Senatosu’na resmen teklif etmiş olmakla beraber bütün kuvvetlerini Senato’nun kabul etmemesi için sarf ediyorlar. Taksimden hisse kaçırmak tabii işlerine gelmiyor.

Suriye’de hüsrana uğrayan Fransa, zararını Türkiye’de telâfi etmek istiyor, İtalya namuskâr bir emperyalist olduğundan muharebeye ancak Anadolu taksiminde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere’nin oyunu biraz daha incedir.

İngiltere Türk’ün vahdetini, asrîleşmesini, hakikî bir istiklâl almasını, âti için bile olsa istemiyor. Yeni vesâit ve fikirle tamamen asrî ve kavî bir Müslüman-Türk hükümeti, başında hilâfet de olursa İngiltere’nin Müslüman esirleri için bir su-i misâl teşkil eder. Türkiye’yi kül hâlinde İngiltere alabilse, kafasını kolunu koparır, birkaç senede sadık bir müstemleke hâline koyar. Buna en başta bilhassa klerikal sınıflar memleketimizde çoktan tarafdârdır. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek kabil olamayacağından tarafdâr olamaz. Fakat Türkiye’yi vahdet hâlinde muhafaza zarurî görülürse, yani taksim ancak büyük askerî fedakârlıklarla husûle geleceğini anlarsa Latinleri sokmamak için Amerika fikrine zahîr ve tarafdâr olur. Nitekim İngiliz siyasî adamları arasında zaten bu fikre temâyül mevcut. Morisson gibi meşhur simalar Amerika’nın Türkiye’de umumî manda almasına tarafdâr oluyorlar.

Diğer bir suret-i hal de Türkiye’yi Trakya’dan, İzmir’den, Adana’dan belki de Trabzon’dan ve mutlak İstanbul’dan mahrum ettikten sonra eski “kapitülasyon”ları ve boğulmaya mahkûm dahilî hudûdu ile müstakil bırakmak.

Biz İstanbul’da kendimiz için bütün eski ve yeni Türkiye hudutlarını şâmil olmak üzere muvakkat bir Amerika mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz. Sebeplerimiz şunlardır:

1– Aramızda herhangi şerâit altında Hıristiyan ekalliyetleri kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı tebaası hukukundan istifade edecekler, hem de hariçte bir Avrupa devletine dayanarak şûriş çıkaracaklar, mütemadî müdahaleye sebebiyet verecekler, zaten sûrî olan istiklâlimizden ekalliyetler namına her sene parça parça kaybedeceğiz.

Muntazam bir hükümet ve asrî bir idâre tesisi için Patrikhane’ nin siyasî imtiyâzları, ekalliyetlerin kuvvetli devletler vasıtasıyla mütemadî tehdidi ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu yapamayacaktır.

2– Biribirini ifnâ eden, menfaat, hırsızlık veyahut sergüzeşt ve şöhret namına yaşâyânların hırsını tatmîn eden hükümet nazariyesi yerine, milletin refah ve inkişafını temîn, halkı, köyleri, sıhhati ve zihniyeti ile asrî bir halk hâline koyabilecek bir hükümet nazariyesine ve tatbikatına ihtiyacımız var. Bunda lâzım gelen para, ihtisâs ve kudrete sahip değiliz. Siyasî istikrazlar, siyasî esareti tezyîd ediyor. Tarafgirlik, cehâlet ve çok konuşmaktan başka müsbet bir netice veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.

Bugünkü hükümet adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükümeti tesisini münferid bilen Filipin gibi vahşi bir memleketi bugün kendi kendini idâreye kadir asrî bir makine hâline koyan Amerika bu hususta çok işimize geliyor. On beş yirmi sene zahmet çektikten sonra yeni bir Türkiye ve her ferdi tahsili, zihniyeti ile hakikî istiklâli kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye’yi ancak yeni dünyanın kabiliyeti vücuda getirebilir.

3– Haricî rekabetleri ve kuvvetleri memleketimizden uzaklaştırabilecek bir zahîre ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa haricinde ve Avrupa’dan kuvvetli bir elde bulabiliriz.

4– Bugünkü emr-i vâkiler kalkmak ve sür’atle davamızı dünyaya karşı müdafaa edebilmek için lâzım gelen kuvveti hâiz bir devletin müzâheretini istemek lâzımdır. İstilâcı Avrupa’nın bin bir vesâiti ve mel’ûn siyasetine karşı böyle bir vekil sıfatıyla Amerika’yı kendimize kazanarak ortaya atâbilirsek Şark Meselesi’ni de, Türk Meselesi’ni de âti için kendimiz halletmiş olacağız.

Bu sebeplerden dolayı sür’atle istememiz lâzım gelen Amerika da tabii mahzursuz değildir. İzzet-i nefsimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız bazılarının düşündüğü gibi Amerika’nın resmî sıfatında dinî temâyül ve tarafgirlik yoktur. Hıristiyanlara para verecek misyoner kadını Amerika’sı, Amerika’nın idarî makinesında bir mevki tutmaz. Amerikanın idâre makinesı dinsiz ve milliyetsizdir. O çok ahenktar muhtelif cins ve mezhepte adamları çok imtizâclı bir surette bir arada tutmanın usûlünü biliyor.

Amerika şarkta mandaterliğe ve Avrupa’da gaile almağa tarafdâr değildir. Fakat onların izzet-i nefis meselesi yaptıkları, Avrupa’ya usûlleri ve idealleriyle fâik bir millet olmak dâiyesindedirler. Bir millet, samimiyetle Amerika milletine mürâcaat ederse Avrupa’ya, girdikleri memleket ve milletin hayrına nasıl bir idâre tesis edebildiklerini göstermek isterler.

Resmî Amerika’nın mühim adamları arasında lehimize epeyce bir temâyül husûle geldi. İstanbul’a Ermeni dostu olarak gelen birçok mühim Amerikalılar, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.

Bu cereyânı temsil eden resmî ve gayr-i resmî Amerika’nın fikri, hafî olarak şudur: Türkiye’yi olduğu gibi, hiçbir parçaya ayırmamak, eski hudutları dahilinde vahdet içinde muhafaza etmek şartıyla umumî ve bir tek manda almak istiyorlar. Suriye, Amerika Komisyonu orada iken umumî bir kongre akdederek Amerika’yı istemiştir. Amerika’da Suriye’nin bu arzusu pek hararetle karşılanmıştır.

Resmî Amerika bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan yapmaya mütemâyil görünmüyor. Eğer manda alırlarsa bütün milletleri müsavî şerâit altında bir memleket evlâdı olarak telâkki edip alacaklarını, en mühim mehâfilinden haber aldım.

Fakat Avrupa mutlak bir Ermenistan meselesi yapmak –bilhassa İngiltere– Ermenilere tavizat vermek istiyor, Amerika efkâr-ı umumiyesinde Ermeni mazlumları namına bir oyun oynamağa çalışıyor. Avrupa korkusu bizim mütefekkirleri düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Cami Bey gibi, hatta vahdet-i milliyeyi teşkil eden diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir suret-i hal tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.

Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu’daki harekâtı dikkat ve muhabbetle takip eden bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler bunun, Hıristiyanları öldürmek, İttihatçıları getirmek için bir hareket olduğunu Amerika’ya telkine el birliğiyle çalışıyorlar.

Her an bu millî harekâtı durdurmak için kuvvet sevki mutasavver, bunun için İngilizleri kandırmağa çalışıyorlar. Millî hareket sür’atle ve müsbet arzularla hemen meydana çıkarsa (ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa) Amerika’da hemen zahîr bulacağını yine çok mühim temîn ediyorlar. Sivas Kongresi in’ikad edinceye kadar Amerika komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hatta kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeye de belki muvaffak olabileceğiz.

İşte bütün bunlar karşısında, davamızda zahîr olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, taksim ve izmihlâl korkusu karşısında, kendimizi Amerika’ya mürâcaata mecbur görüyorum. Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta müşterek olan noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.

Türkiye’yi azim ve irâde sahibi geniş kafalı bir iki kişi belki kurtarabilir.

Sergüzeşt ve cidâl devri artık geçmiştir. Atî için inkişaf ve vahdet muharebesi açmaya mecburuz. Hudûdunda bu kadar çok evlâdı ölen zavallı memleketimizin fikir ve temeddün muharebesinde kaç tane şehidi var? Biz Türkiye’nin hayırlı evlâdlarından yarının bânileri olmalarını istiyoruz. Rauf Bey kardeşimizle sizin müştereken, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanıza intizâr ediyoruz.

Hürmetlerimi gönderir, muvaffakiyetinize dua ederim. Millî davada canıyla ve başıyla çalışanlar arasında sade bir Türk askeri tevazuu ile sizinle beraber olduğumu beyan ederim.

10 Ağustos 1919
Halide Edip

Karahisar-ı Sahip, 13.8.335
K.O. 15 Kumandanlığı’na
Mustafa Kemal Paşa’ya mahsustur: Dersaadet’teki fırak-ı muhtelifenin bi’l-ittihâd Amerika heyetine verilmek üzere ittihâz ettikleri mukarrerât ber-vech-i zîr maruzdur:

1– Ermenistan için Türkiye’nin şark hudûdu üzerinde Ermenilerin işine yarayacak bir arazi parçası terk etmeye vilâyât-ı şarkiyenin Türkleri ve orada iş başında bulunan büyükleri âtide refahını ve serbest inkişafını düşünerek razı olabilecekleri fikrinde oldukları, yalnız bu fikirlerini oradaki Kürtlerle teşrik-i mesâi eylemiş olmak ve Kürtlerin de Ermenilere terk-i arazi fikrine kat’iyen mütemâyil olmamak dolayısıyla izhâra tarafdâr olmadıklarını ve hatta izhâr etseler bile orada Türk ekseriyetinin şerâit-i âtiye kendilerine –temin edilmedikçe– bu fikirde Kürtlerden ayrılmayacağını zannettiklerini, şöyle ki: Evvelen, Türk ve Kürt ekseriyeti ve aralarındaki ekalliyet-i sâirenin meskûn olduğu arazinin tamamiyeti, sâniyen, Türk istiklâl-i tâmmı temîn edilmek ve fiilen teyid olunması, râbian, Türkiye’nin asrî tekâmülâta mazhar olabilmesi için serbestçe inkişafına mâni olan kuyûdun ref’iyle Wilson prensiplerinde vaad edildiği vechile istiklâl ve hukukundan en emin bir tarzda istifadesine imkân bahşolunması, hâmisen, bu hususâtta ve Türklerin tesrî’-i terakkiyatında Amerika’nın bize müzâheretini Cemiyet-i Akvâm’a karşı taahhüt etmesi.

2– Tahliye edilecek araziden çıkarılacak olan Türk ve Kürtlerin yeni nakledileceği arazide derhal iskânı ve derhal arazilerinden istifadelerini temîn etmesi için Amerika’nın muâvenet etmesi.

3– O civarda ve bilhassa Erzincan ve Sivas arasında mütekâsif Ermenilerin de yeni Ermenistan hudûdu dahiline nakillerinin temîni.

4– Ermenistan nam ve hesabına olarak vâki olmasını muhtemel gördüğümüz terk-i arazi keyfiyeti müstakil bir Ermenistan namına değil ancak büyük ve medenî bir devletin mandası altında inkişâf edecek asrî bir devlet namına olacaktır. Çünkü bugünkü Ermenistan’a arazi terk etmek Türkiye’nin başına ikinci bir Makedonya yapmak demek olduğu gibi Kafkasya için de bir âmil teşkil etmek demektir.

5– Bütün bunlar kabil-i münakaşa bir “teklif” mahiyetindedir. Bunların kat’î mahiyet iktisâb etmesi ancak memleketteki heyetlerle temas etmek mümkün olursa oraya Amerika heyetinden bir zatın i’zâmı elzemdir.

6– Ve en nihayet meselenin şekl-i kanun ve meşrû’a ircâ’ı için Meclis-i Millî-i Osmanî’ye tevdîi tabiidir.

K.O.12 Kumandanı
Salâhattin

Şifre
Zata mahsustur
339
Erzurum, 21.8.335
K.O.12 Kumandanlığı’na,
K.O.20 Kumandanlığı’na
(Yalnız K.O.12) C, 13.8.1919 şifre: Dersaadet’te fırak-ı muhtelifenin Amerika heyetine verilmek üzere ittihâz eyledikleri mukarrerât burada Heyet-i Temsiliye’mizce son derece şâyân-ı tesessür ve teessüf görüldü. Çünkü birinci maddede Ermenistan’a vilâyât-ı şarkiyeden arazi terki mevzu-i bahis olmaktadır. Halbuki ekseriyet-i kahire Türk ve Kürt olan bu vilâyetlerden bir karış toprağın bile Ermeniler hesabına kaydının bugün için bi’l-amel mümkün olamayacağı şöyle dursun, unsurlar arasındaki münâferet ve hiss-i intikamın dehşet ve şiddeti Osmanlı Ermenilerinin avdetleri halinde bile vilâyetler dahilinde mütekâsif olarak iskânlarını tehlikeli göstermektedir. Binâenaleyh erbâb-ı cerâimden olmayan Osmanlı Ermenilerine yapılacak azamî müsaade, şerâit-i âdile ve mütesâviye dairesinde vatanlarına avdete rızadan başka bir şey olamayacaktır. Üçüncü maddede Erzincan ve Sivas arasında mütekâsif bir Ermenilik tahayyülü ilimsizlik ve vukûfsuzluktan başka bir şey değildir. Harpten evvel bile buraların sekenesi kısm-ı azamı Türk ve kısm-ı kalîli Zaza denilen Kürtlerden ve pek az da Ermeni’den ibaret idi. Bugün ise mevcudiyetinden bahsedilecek miktarda Ermeni yoktur, binâenaleyh bu gibi cemiyetler salâhiyetlerini takdir eylemeli ve bir iş yapmak isterlerse hiç olmazsa Harbiye ve Hariciye Nezaretlerinin sulh hazırlıkları meyânında yaptıkları resmî istatistik ve grafiklere olsun mürâcaat zahmetinden kaçınmamalıdır. İşbu telgrafın aynen İstanbul’a gönderilmesini ricâ ederiz.

Mustafa Kemal

Asayişe aittir
2013
Ankara’dan,
14.8.335
Üçüncü Ordu Müfettişliği Erkân-ı Harbiye Riyâseti’ne
1– Mustafa Kemal Paşa’ya: Dersaadet’e hitaben yazmış olduğunuz son cevaplarınız, mahalline îsâl edilmiş ve cevap olarak matbû raporla Ahmet Rıza Bey, Ahmet İzzet, Cevat, Çürüksulu Mahmut Paşalar, Reşat Hikmet, Cami, Reşit Sadi Beyler, Esat Paşalar gibi pek çok zevâtın fikrine muvâfık olan Kara Vasıf’ın yani Cengiz’in, Halide Edip Hanım’ın mütâlaalarını hâvi uzun mektuplar geldi. Bunlar sıra ile hulâsa edilerek arz edileceği gibi asılları da Sivas’a gönderilecektir. Bunların cümlesinde bir müzâherete ihtiyaç mess ettiği ve bu müzâheretin Amerika tarafından ifası ehven-i şer olarak kabul ve tasvip edildiğine dair esbâb-ı mûcibe beyan edilmektedir. Matbû rapor; Cami, Rauf Ahmet, Reşat Hikmet, Reşit Sadi Beylerle Halide Hanım, Kara Vasıf, Esat Paşa, bütün fırka ve cemiyetlerin efkârı yoklandıktan sonra, ekseriyet-i azîmeye göre tanzim edilmiştir. Vakit varmış. Kongrede bir an evvel iş görmek, Amerikalılar gitmeden tebligat yapılmak lâzım imiş. Amerikalıları oyalayarak tehir-i hareketlerine çalışılıyormuş. Kongre sür’atle kat’î karar verebilir mi? sualiyle Amerikalılar, tarafdârlığını ima ediyormuş. Kongrenin in’ikadını ta’cil buyurmaları ricâ olunuyor.

K. O. 20 Kumandanı
Ali Fuat

Bu telgrafta bahsolunan uzun mektuplar, günlerce telleri işgal eden şifrelerle verildi. Yekdiğerine zeyl olan o şifrelerden biri de şu idi:


Asayişe aittir
Zata mahsustur
Ankara’dan, 17 Ağustos 35
Üçüncü Ordu Müfettişi Erkân-ı Harbiye Reisi Kâzım Beyefendi’ye
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: 16.7.335 ve 880 numaralı şifrenin dokuzuncu maddesine zeyldir:

Kara Vasıf’ın 10 numaralı madde hakkında zeyl olarak verdiği ma’lumât:

1– Bir müzâheret şeklinde Amerika’ya tarafdâr olursak ve bunu Vilâyât-ı Şarkiye Kongresi, Millî Kongre, bir arzu gibi telgrafla hükümetimize yazarsa, Wilson’un Amerika Kongresi’ne karşı güzel bir nokta-i istinâd olacağı, Dersaadet’te ekser münevverân buna tarafdâr ve böyle bir şey ihzâr ediyorlar. Eğer Anadolu da yaparsa faydalı olur, diyorlar. Böyle olursa Amerika’nın mandasından bi’l-istifade diğer habîsleri çıkarmak ve sonra yalnızca Amerikalılarla karşılaşmak kabil olur ve uğraşmak da kolay olur. Bir de Amerikalılar bizi şiddetle takbîh ediyorlar. Yani hükümeti terzîl ve milletimizi de takbîh ediyorlar. Murahhasların İstanbul’dan çıkışını Paris’e gidişini, muhtıraları ………….. sonra diyorlar ki Avrupa’nın cesaret etmediğini siz kabul ediyorsunuz. Meselâ; Avrupa büyük Ermenistan yapmıyor. Sizin Sadrazam Toros’tan hudut veriyor. Ermenistan istiyor. Halbuki şimdiye kadar Amerika komisyonlarından hiçbirisi bile buna mümkün demedi. Umum raporlara nazaran Anadolu’da Türkiye’de bir Ermenistan olmak, hatta muhtar ve mahallî idâreler tesis etmek bile mümkün değildir. Nüfusları yok. Toprakları yok. Bu idâre müthiş bir kuvve-i askeriyeye istinâd ettirilmezse olmaz. Ermenilerde bu kuvvet olamaz. Amerika bu lutfu yapamaz. Diğer devletler de buna tahammül edemez. Meğer ki oralarını zapt etsin ve (........ sulh) yapsınlar. Bu da kabil değil. Rekabet manidir. İşte Dersaadet’in havadisleri. Oraca teemmül edilsin. Zaman epeyce vardır. Amerika Kongresi hemen hemen Wilson’u dinlemek üzeredir.

2– Dersaadet’te büyük temaslar var. Onun için Mustafa Kemal Paşa umumî bir emir verir mi? Yoksa Dersaadet’in karar ve mesâisine muvâfık kalır mı? Mesâideki gaye milletin vahdeti, mülkün tamamîsi, istiklâl ve hâkimiyetin temîni! Eğer Mustafa Kemal Paşa buraya umumî bir emir vermezse ve kendisi de serian oradan Amerika ve İngiliz ve sâirleriyle irtibat yapmazsa tabii burada da faaliyet devam edecektir. Belki muhâlif bir şey olur. Buna nazar-ı dikkati celp ederim. Bu rolü, siyaseti daha âlâ tedvîr eder bir [t g t l k h n]. Mustafa Kemal Paşa harekâtına kuvvetine istinâd ise [ b t 1 s t n] onun akval ve beyânâtı etvâr u harekâtıyla fiilen ve kavlen tekzîb edilmiş.

3– Çolak Hüseyin Salâhattin ikiyüzlü gidiyor. Sadık Bey’in en gözde bendelerinden olan bu zatın mevki sahibi olmaması düşünülüyor.

K. O. 20 Kumandanı
Ali Fuat

Kara Vasıf Bey’e bildirilmek üzere verilen cevap şu idi:


Şifre
19.8.35
Zata mahsustur. Aceledir
152
Erzurum’dan.
K.O.20 Kumandanı Ali Fuat Paşa Hazretlerine
C: 17.8.1919

1– Bahsedilen Amerika manda müzâheretinin gayet dikkatli olarak tahlili ve gaye-i milliyemiz ile mukayese olunması pek mühimdir. Dersaadet’teki zümre-i mesâinin gayesi milletin vahdeti, mülkün tamamîsi, istiklâl ve hâkimiyetin temîni noktasında tasvir ve irâe edildiğine göre Amerika mandasını kabul halinde bu gaye masûn kalabilir mi?

2– Arzu-yı milliye tâbi ve muvâfık olmayan kararlar hiçbir zaman millet nazarında mutâ’ olmayacağı cihetle mukadderât-ı milliye ve vataniyede vicdan-ı milliye tercüman olmaktan ibaret bulunan vazifemizi hüsn-i ifa için arzu-yı millinin ictimâ ve taallukunu beklemeden hiçbir meselede salâhiyettar görünmemiz câiz değildir. Bu sebebe mebnidir ki tarafımızdan ecânib ile temas ve irtibatın Kongre’nin mukarrerâtına istinâd ettirerek millet namına yapılmasını tercih etmekteyiz. Lehü’l-hamd vatanımızdaki cereyân-ı millinin pek ziyade inkişaf ve taazzuvu ve kesb-i kuvvet eylemekte olması bizleri daima bu noktaya cezb ve davet ediyor.

3– Şurası da nazar-ı dikkatte tutulmalıdır ki memleket ve milletin mukadderâtı hakkında Amerika veya herhangi bir devletle anlaşmaya salâhiyettar olabilecek bir hükümet ancak hâkimiyet-i milliye esasını kabul ve bir şûrâ-yı millinin vücûdunu tasvip ile ona istinâd etmeyi tervîc eden bir hükümettir. Şu takdirde hükümet-i merkeziyeyi terkib edecek zevâtın mutlaka bu evsâfta olması muktezidir. Bizce olduğu gibi oradaki mesâiniz de bu noktanın temînine ma’tûf olmalıdır.

4– Karîben Kongre mukarrerâtına vâkıf olacaksınız. Gözlerinizden öperiz.

Mustafa Kemal

Bir küçük ma’lumât daha vereyim. Sivas’a gelmiş olan, gazeteci Mister Brown ile bizzat görüşmeyi münasip gördüm. Muhatabını suhûletle anlayan çok zeki bir genç.

9/14/2010

nutuk yirmidördüncü bölüm

    9/14/2010 08:42:00 ÖS   No comments

Harbiye Nezareti, “İstanbul’a gel!” diyor. Resmî sıfat ve salâhiyetleri bırakarak milletin şefkat ve civanmertliğine güvenmek ve vicdani vazifeye devam etmek kararı



vicdani vazifeye devam
Pâdişâh, “evvelâ tebdil-i hava al, Anadolu’da bir yerde otur, fakat bir işe karışma” diye başladı. Nihayet ikisi birlikte, “behemehâl gelmelisin!” dedi. “Gelemem!” dedim. Nihayet 8/9 Temmuz 335 gecesi, sarayla açılan bir telgraf başı muhaberesi esnasında, birdenbire perde kapandı ve 8 Haziran’dan, 8 Temmuz’a kadar, bir aydır devam eden oyun hitama erdi. İstanbul, benim o dakikada resmî memuriyetime hitam vermiş oldu. Ben de aynı dakikada 8/9 Temmuz 335 gecesi saat 10.50 sonrada Harbiye Nezareti’ne, saat 11.00 sonrada pâdişâha vazife-i memuremle beraber silk-i askerîden istifamı müş’ir telgrafları vermiş oldum.


Keyfiyet, tarafımdan ordulara ve millete iblâğ edildi. 


Bu tarihten sonra resmî sıfat ve salâhiyetten mücerred olarak, yalnız milletin şefkat ve civanmertliğine güvenerek ve onun bitmez feyz ve kudret menbaından ilham ve kuvvet alarak, vicdanî vazifemize devam ettik...

Biz, 8/9 Temmuz gecesi İstanbul ile telgraf başında konuşurken, bunu başka dinleyenlerin ve alâkadar olanların da bulunduğunu tahmin etmek güç değildir.

O tarihlerde ve ondan sonraki zamanlarda, en hafif tâbirle safdilliklerini mukteza-yı kiyâset ve tedbir göstermeğe çalışmış olanlar hakkında bir fikir vermiş olmak için, müsaade buyurursanız şu vesikayı aynen ıttılâınıza arz etmek isterim.


140/140
9 Temmuz 335
Konya’dan,
Saat: 6
Üçüncü Ordu Müfettişliği Seryaverliği’ne
Telgraf ve Posta Müdir-i Umumisi Refik Halid Bey ile Konya Valisi Cemal Bey, 6/7 Temmuz gecesi, telgrafla makine başında muhabere ettiler.

Muhaberenin şu suretle cereyân ettiğini haber aldım.


Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin icabına bakıldı. İstanbul’a getirilecek. Cemal Paşa Hazretlerinin de hakkında yapılacak muamele derdesttir.

Konya valisi de:

— Teşekkür ederim. Dediler.

Münasip surette Paşa Hazretlerine arz etmenizi ricâ ederim.

İkinci Ordu Müfettişliği Şifre Müdürü
Hasan

nutuk yirmiüçüncü bölüm

    9/14/2010 08:37:00 ÖS   No comments

Millî gaye için ortaya atılma kararı milli gaye için ortaya atılacakların bugün imhâsını düşünen yalnız saray, hükümet ve ecnebîlerdir.



Millî gaye için
Bu iki vali beylerle, On Beşinci Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa ve beraberimde bulunan Rauf Bey, İzmit Mutasarrıf-ı Sâbıkı sâbıkı Süreyya Bey ve karargâhıma mensup Erkân-ı Harbiye Reisi Kâzım Bey ve Erkân-ı Harp Hüsrev Bey, Doktor Refik Bey arkadaşlarımla ciddî bir müdâvele-i efkârda bulunmayı münasip gördüm. Kendilerine umumî ve hususî vaziyeti ve takibi mecburî olan hatt-ı hareketi mevzu-i bahis ettim.

Bu münasebetle en gayr-i müsait vaziyetleri ve umumî, şahsî mehâliki her ihtimale karşı ihtiyârı zarurî olan fedakârlığı izah ettim. 


Bir de, “milli gaye için ortaya atılacakların bugün imhâsını düşünen yalnız saray, hükümet ve ecnebîlerdir. Fakat bütün memleketin iğfal edilmesini ve aleyhe çevrilmesini de ihtimal dahilinde görmek lâzımdır. Pişvâ olacakların, her ne olursa olsun, gayeden dönmemesi, memlekette barınabilecekleri son noktada, son nefeslerini verinceye kadar, gaye uğrunda fedakârlığa devam edeceklerine işin başında karar vermeleri icap eder. Kalplerinde bu kuvveti hissetmeyenlerin teşebbüse geçmemeleri elbette evlâdır. Zira bu takdirde, hem kendilerini ve hem de milleti iğfal etmiş olurlar.

Bir de mevzu-i bahis vazife, resmî makam ve üniformaya sığınarak el altından kabil-i tedvîr değildir. Bu tarzın bir derecesi olabilir. Fakat artık o devir geçmiştir. Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına yüksek seda ile bağırmak ve bütün milleti, bu sedaya iştirak ettirmek lâzımdır.

Benim azlolunduğuma ve her türlü avâkıba mahkûm bulunduğuma şüphe yoktur. Benim ile alenen teşrik-i mesâi etmek, aynı avâkıbı şimdiden kabul etmektir. Bundan başka, mevzu-i bahis ettiğimiz vaziyetin talep ettiği adamın, diğer birçok nokta-i nazarlardan dahi mutlaka benim şahsım olabileceği gibi bir iddia mevcut değildir. Yalnız, her halde bu memleket evlâdından birinin ortaya atılması zarurî olmuştur. Benden başka bir arkadaşı dahi düşünmek mümkündür. Yeter ki o arkadaş, bugünkü vaziyetin kendisinden talep ettiği tarzda harekete muvafakat etsin!” dedim.

Bu beyânât ve izâhâttan sonra, sümme’t-tedârik karar vermek muvâfık olamayacağından bir müddet düşünmek ve hususî müdâvele-i efkâr edebilmek için müzakereye hitam verdiğimi beyan ettim.


Tekrar ictimâ ettiğimizde, işin başında, benim devam etmemi ve kendilerinin bana muîn ve zahîr olacaklarını beyan ettiler. Yalnız bir arkadaş, Münir Bey, ciddî mazeretine binâen bir zaman için kendisinin fiilî vazifeden affını ricâ etti. Ben, şeklen vazife ve askerlikten istifa ettikten sonra tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi mâfevk kumandan imişim gibi emirlerimin ifası, muvaffakiyet için şart-ı esasî olduğunu zikrettim. Bu cihet tamamen tasvib ve tasdik olunduktan sonra ictimâa nihayet verildi.

Efendiler, İstanbul’da, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti makamında, yekdiğerine halef, selef olan Cevat ve Fevzi Paşalardan, İstihzârat-ı Sulhiye Komisyonu’nda çalışan İsmet Bey’den başlayarak Erzurum’a gelinceye kadar her yerde temas ve münasebette bulunduğum kumandan, zâbit ve her türlü ricâl ve zevât ile burada, Erzurum’da yaptığım gibi müzakereler ve anlaşmalar yapmıştım. Bundaki faide takdir buyurulur.

nutuk yirmiikinci bölüm

    9/14/2010 08:33:00 ÖS   No comments

Sivas'ta umumi bir millî heyet toplama kararı Bu sebeple, 18 Haziran 335 tarihinde Trakya’ya verdiğim direktifte işaret ettiğim bir noktanın tatbiki zamanı gelmiş bulunuyordu.



milletin istiklâli tehlikededir

Hatırınızdadır ki o nokta, Anadolu ve Rumeli teşkilât-ı milliyesini tevhîd ederek bir merkezden temsil ve idâre eylemek üzere Sivas’ta umumî bir heyet-i milliye toplamaktı.

Bu maksadın temîni için yaverim Cevat Abbas Bey’e 21/22 Haziran 335 gecesi Amasya’da dikte ettiğim ta’mîmin esas noktaları şunlar idi:

Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir.

Hükümet-i merkeziye deruhde ettiği mes’ûliyetin ic â bâtını ifa edememektedir. Bu hal milletimizi mâ’dum tanıttırıyor.

Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.


Milletin hal ve vaz’ını derpîş etmek ve seda-yı hukukunu cihana işittirmek için her türlü tesir ve murakabeden âzâde bir heyet-i milliyenin vücûdu elzemdir.

Anadolu’nun bi’l-vücûh en emin mahalli olan Sivas’ta milli bir kongrenin serian in’ikadı takarrür etmiştir.

Bunun için tekmil vilâyetlerin her livasından milletin itimâdına mazhar üç murahhasın sür’at-i mümkine ile yetişmek üzere hemen yola çıkarılması icap etmektedir.

Her ihtimale karşı keyfiyetin bir sırr-ı millî hâlinde tutulması ve murahhasların lüzum görülen mahallerde seyahatlerinin mütenekkiren icrası lâzımdır.

Vilâyât-ı şarkiye namına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre in’ikad edecektir. Mezkûr tarihe kadar vilâyât-ı sâire murahhasları da Sivas’a vâsıl olabilirlerse Erzurum Kongresi’nin azası da Sivas ictimâ-ı umumisine dahil olmak üzere hareket eder (Vesika: 26).

Görüyorsunuz ki bu dikte ettiğim husus, zaten vermiş ve dört gün evvel Trakya’ya tebliğ etmiş olduğum bir kararın Anadolu’ya da ta’mîmen tebliğine müteallik bulunuyor.

Bu kararın 21/22 Haziran 1919 gecesi, karanlık bir odada ittihâz edilmiş mahûf ve esrarengiz, yeni bir karar olmadığı zannımca sühûletle takdir buyurulur.

Bu noktanın tavazzuhu için, arzu buyurursanız küçük bir izahta bulunayım.


Efendiler, o müsvedde işte aynen şu kâğıtlardır. (Göstererek) Dört maddeyi ihtivâ ediyor, muhteviyâtını beyan ettim. Nihayetinde benim imzam vardır.

Bir de vazife itibarıyla Erkân-ı Harbiye Reisim bulunan Miralay Kâzım Bey’in (elyevm İzmir Valisi Kâzım Paşa), erkân-ı harbiyemden tebliğe memur Hüsrev Bey’in (elyevm sefir), makamât-ı askeriyeye şifre eden yaverim Muzaffer Bey’in ve makamât-ı mülkiyeye şifre eden bir memur efendinin imzaları vardır. Bundan başka daha bazı imzalar vardır.

Bu imzaların bu müsveddeye konması bir hüsn-i tali’ ve tesâdüftür.

nutuk yirmibirinci bölüm

    9/14/2010 08:30:00 ÖS   No comments

İstanbul'a geri çağrılışım Anadolu’ya dahil olalı bir ay olmuştu. Bu müddet zarfında bütün ordular aksâmıyla temas ve irtibat temîn edilmiş



İstanbul'a geri çağrılışım
Bu tarihten beş gün sonra, yani 8 Haziran 335’te İstanbul’a Harbiye Nâzırı tarafından davet olunduğumu ve mahrem sualim üzerine kimler tarafından ve ne için talep edildiğimi, ricâlimizden bir zatın haber verdiğini vaktiyle bi’l-münâsebe vuku bulan beyânâtımda ifade etmiştim. O zat, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti makamında bulunan Cevat Paşa idi. Bunun üzerine, İstanbul ile vuku bulmuş olan muhaberâtın bir kısmı umûmca ma’lûm olmuştur. Bu muhaberât, Erzurum’da istifa ettiğim tarihe kadar muhtelif harbiye nâzırlarıyla ve doğrudan doğruya saray ile devam etmiştir.

Anadolu’ya dahil olalı bir ay olmuştu. 

Bu müddet zarfında bütün ordular aksâmıyla temas ve irtibat temîn edilmiş ve millet mümkün olduğu kadar tenvîr edilerek teyakkuz ve intibâha getirilmiş, teşkilât-ı milliye fikri taammüme başlamıştı. Vaziyet-i umumiyeyi artık bir kumandan sıfatıyla sevk ve idâreye devam imkânı kalmamıştı. Vuku bulan davet emrine adem-i itaat ve adem-i icâbet gösterilmiş olmakla beraber millî teşkilât ve harekâtın sevk ve temînine devam etmekte olduğuma göre şahsen asi vaziyete geçmiş olduğuma şüphe edilemezdi. Bundan başka ve bilhassa tatbikine karar verdiğim teşebbüsât ve icrââtın esaslı ve şedîd olacağını tahmin güç değildi. Binâenaleyh teşebbüsât ve icrââtın bir an evvel şahsî olmak mahiyetinden çıkarılması ve bütün milletin vahdet ve tesanüdünü temîn ve temsil edecek bir heyet namına olması elzemdi.

nutuk yirminci bölüm

    9/14/2010 08:26:00 ÖS   No comments

İstanbul hükümetini, teşebbüsât-ı milliyeye mümânaattan sarf-ı nazar ettirmek, Avrupa'dan bir şey beceremeden dönen Ferit Paşa'ya çektiğim şifre



Ferit Paşa'ya şifre
İstanbul hükümetini, teşebbüsât-ı milliyeye mümânaattan sarf-ı nazar ettirmek, muvaffakiyet için sür’at ve sühûleti mûcib olacağından mühimdi. Bu mülâhaza ile Ferit Paşa’nın bi’t-tabi hiçbir şeye muvaffak olamayarak, adeta muhakkar bir surette İstanbul’a avdetinden istifade ederek, kendisine 16 Ağustos 335 tarihinde bir şifre telgraf yazdım. Bu telgrafta başlıca şu cümleler vardı:

Mösyö Clemenceau’nun zât-ı fahamet-penâhîlerine olan mufassal cevapnâmeleri, ahîren mütâlaa-güzar-ı çâkerânem olduktan sonra, Dersaadet’e nasıl bir hamûle-i ye’s ü âlâm ile muâvedet buyurduklarını takdir ediyorum ……….. ……………………….. ……………………………………………………… …………………………………………………………………………………………………. ………………………………. taksim ve imhâ kanaatini bu kadar bâriz ve haysiyet-şiken gösteren bir ifade karşısında titremeyecek ferd-i hassas tasavvur edemem. Cenâb-ı Hakk’a binlerce hamd ü sena edelim ki milletimiz ruhundaki azm ü celâdetle tarihî hayat ve mevcudiyetini ne tevekküle ne de böyle cellâdâne hükümlere hiçbir zaman kurban etmeyecektir.

Şimdi pek eminim ki zât-ı fahamet-penâhîleri, bugünkü vaziyet-i umumiyeyi ve menâfi-i sahiha-i devlet ve milleti üç ay evvelki nazarlarla görmüyorlar. Dokuz aydan beri iş başına gelen kabinelerin daima, biribirinden fazla zaafa uğraması ve nihayet maalesef artık meflûc bir menzeleye inmesi haysiyet-i âliye-i milliye karşısında cidden pek hazin oluyor. Muhakkaktır ki vatan ve millet mukadderâtı için dahilen ve haricen mesmû ve sahib-i kelâm olmak mutlaka irâde-i milliyeye istinâd ile meşrûttur.

Hakk-ı hayat ve istiklâli için çalışan milletin maksadındaki nezahet ve ciddiyete mukabil hükümet-i merkeziye hasım vaziyet almak cihetini iltizâm ediyor. Bu tarz-ı hareket bi’t-tabi mûcib-i esef-i azîmdir. Milleti, hükümet-i merkeziyeye karşı arzu edilmeyen hareketlere sâik olabilecek mahiyettedir. Gayet samimî arz edeyim ki, millet, her türlü irâdesini ikaa muktedirdir. Teşebbüsâtının önüne geçebilecek hiçbir kuvvet mevcut değildir. Hükümet-i merkeziyenin menfî teşebbüsâtı hiçbir tarafta ve hiçbir kimse tarafından cây-i tatbik bulamamaya mahkûmdur. Millet, çizdiği program dairesinde gayet kat’î ve sarîh hatvelerle maksadına yürümektedir. Hükümet-i merkeziyenin şimdiye kadar olan mümânaatkâr teşebbüslerinin hiçbir tarafta hiçbir tesir yapamamakta olmasıyla hakikat-i vaziyetin takdir buyurulmuş olacağına şüphe yoktur.

İngilizlerin irâe eyledikleri tarîkte çare-i halâs aramak dahi abestir ve bi’n-netice mûcib-i hüsrandır. Maahaza, İngilizler dahi en nihayet kuvvetin millette olduğunu takdir ederek hiçbir istinâdı olmayan ve millet namına hiçbir taahhütte bulunamayan ve bulunsa bile milletçe mutâ’ olamayacak olan bir heyet-i hükümetle neticeli bir işe girişmek mümkün olamayacağına kani olmuşlardır. ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………

Bütün temenniler şu merkezdedir ki hükümet, meşrû’ olan cereyân-ı milliye karşı mümânaatkârlıktan feragatle Kuvâ-yı Milliye’ye istinâd ve her türlü teşebbüsâtında âmâl-i milliyeyi rehber ittihâz eylesin. Bunun için de mevcudiyet ve irâde-i milliyeyi temsil edecek olan Meclis-i Mebusan’ın en kısa bir zamanda in’ikadını temîn eylesin!

nutuk ondokuzuncu bölüm

    9/14/2010 08:21:00 ÖS   No comments

Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen millî musîbetlerin intibâhı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.



millî musîbetlerin intibâhı
Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden, uzun ve teferruatlı beyânâtım, en nihayet mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlâdlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebârüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim.

Efendiler, bu beyânâtımla, millî hayatı hitam bulmuş farzedilen büyük bir milletin, istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenid, millî ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.

Bugün vâsıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen millî musîbetlerin intibâhı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.


Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk cumhuriyetini, ilelebed muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbâlinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbâlde dahi seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezâhür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bi'l-fiil işgal edilmiş olabilir. 


Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahîm olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbâlinin evlâdı! İşte, bu ahvâl ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!

nutuk onsekizinci bölüm

    9/14/2010 08:18:00 ÖS   No comments

Efendiler, mebus olan Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve kumandanlar, Komplo tertip edenlerin meclise ve efkâr-ı umumiyeye karşı ordu ile yapmak istedikleri blöf meydana çıkarıldı



Komplo tertip edenler
Efendiler, mebus olan Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve kumandanlar, orduda siyasetle alâkadar unsur bulunmasındaki mahzuru takdir ederek, bu bâbdaki teklifimi hüsn-i telâkki ve bana fiilen itimatlarını izhâr ettikten sonra Cevat ve Cafer Tayyar Paşaların müfettişlik ve kumandanlıkta kalmaları câiz görülemezdi. Binâenaleyh derhal askerî vazifelerine hitam verildi. Yerlerine icap edenler tayin ve keyfiyet Müdafaa-i Milliye Vekâleti’nce umum orduya ta’mîmen tebliğ olundu.

Kâzım Karabekir ve Ali Fuat Paşalara, Müdafaa-i Milliye Vekâleti tarafından bir emir tebliğ olunarak, yerlerine tayin olunan zevâta vezâif-i askeriyelerini ale’l-usul devir ve teslim ve inbâ ettikten sonra

Meclis’e dahil ve vazife-i teşriiyelerini ifaya mezun olabilecekleri bildirildi. Bu husus Başvekil tarafından Meclis Riyâseti’ne de resmen bildirildi.


Meclis’e girmiş olan Kâzım Karabekir ve Fuat Paşalar, Meclis ’ten çıkarıldı. Fuat Paşa vazife-i askeriyesini hitama erdirmek üzere, tekrar Konya’ya gitti. Kâzım Karabekir Paşa, Sarıkamış ’tan gelecek olan halefine intizâren Meclis haricinde kalmaya mecbur edildi. Mebusluklarını muhafaza etmek isteyen iki kumandanın ordu ile alâkası kat’ olundu. Bu suretle komplo tertip edenlerin Meclis’e ve efkâr-ı umumiyeye karşı, ordu ile yapmak istedikleri blöf meydana çıkarıldı.

Efendiler, 1 Teşrinisani 1924 günü Meclis’in ikinci ictimâ senesi idi.


Bu münasebetle, celseyi ben küşâd ettim. Mutat nutkumu irad eyledim. Ben, riyâset kürsüsünü terk ettikten sonra, Fevzi, Fahrettin, İzzettin, Ali Hikmet, Şükrü Naili Paşaların istifanameleri ve Başvekil Paşa’nın, orduda kumanda tebeddülüne ait 31.10.1924 tarihli tezkeresi sıra ile okundu. Meclis, 5 Teşrinisani günü ictimâ etmek üzere, celse tatil edildi.

Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa, 1 Teşrinisani 1924 tarihli bir tezkere ile Meclis Riyâseti’ne mürâcaat ederek, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’nin, kendisini Meclis’e iltihaktan menettiğinden şikâyet etti. 5 Teşrinisani günü, Meclis’te okunan bu tezkerede, Kâzım Karabekir Paşa diyordu ki: “İstifamdan beş gün sonra (30.10.1924 Cuma günü akşamı geceleyin) Müdafaa-i Milliye Vekili’nin Sarıkamış’tan gelecek olan asilin vürûduna kadar beni Meclis’e iltihaktan alıkoymak isteyen bir tebliğini aldım.” Tezkere, şu cümle ile hitam buluyordu: “Mamafih bu hususta, salâhiyettar olan Meclis-i Âli’nin kararına intizâr eylediğimi arz eylerim.”

Kâzım Karabekir Paşa, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne de aynı tarihte bir tezkere yazarak, “devir ve teslim vesilesiyle gayr-i muayyen bir müddet için vazife-i teşriiyeye devam etmemekliğim tebliğ buyuruluyor.” “İstifa ettiğim gün, asile intizâr bahsi ileri sürülmemişti.” “Beş gün sonra bilmem neden böyle bir vesile ihdâs buyuruldu,” “Meclis’e iltihak ettikten sonra velev muvakkat bir surette olsun tekrar bir vazifeyi kabul, hem arzuma, hem de Büyük Millet Meclisi’nin kararına mütevakkıf olduğundan keyfiyeti mezkûr Meclis Riyâseti’ne yazdığımı arz eylerim.”

Efendiler, “ordumuzun teali ve takviyesi için” lâyihalar takdim ettiğinden bahseden ve onlar nazar-ı dikkate alınmadığından “teessür ve yeisim fevkalâdedir” diyen sâbık müfettiş paşa, memleketin üçte birine şâmil koskoca bir orduyu, keyfinin istediği anda, beş satırlık bir kâğıtla başsız bırakmanın ne kadar hafif ve ordunun teali ve takviyesi nokta-i nazarından esas olan inzibatı ne derece muhil bir hareket olduğunun fârıkı görünmüyor. Nazar-ı dikkate alınmadığını iddia ettiği raporları ve lâyihalarıyla yapamadığı işi, devletin bir ültimatom aldığı ve ondan dolayı fevkalâde olarak topladığı Meclis’te yapmaya kalkıştığını dermeyan eden Müfettiş Paşa, kendisi gibi hareket eden arkadaşlarıyla beraber pek nâ-münasip bir zamanda, orduya ne fena bir anarşi numunesi gösterdiğini anlamak istemiyor...

Ordumuzun, tealisi için, fikir ve mütâlaalarının takdir görmediğinden muğber olan zat, vezâif-i askeriyenin devr ü tesliminin kanunî bir vazife olduğunu, ordunun selâmeti, idâre ve inzibatı için onu yapmaya mecbur bulunduğunu bilmez gibi görünüyor...

Uhdesindeki vazife-i askeriyenin hitam bulduğunu Meclis’e resmen bildirecek makamın, ona vazife-i askeriye vermiş olan makam olmak tabii bulunduğunu nazar-ı dikkate almıyor..

Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’nın Meclis Riyâseti’ne olan tezkeresini müteakib Başvekil’in bir tezkeresi ve iki melfûfu da okundu.

Başvekil Paşa, Karabekir Paşa’nın, Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ne olan mürâcaatını ve Vekâlet’in ona verdiği cevâbı aynen Meclis’e arz ediyordu.

Müdafaa-i Milliye Vekili, Kâzım Karabekir Paşa’nın, bütün müddeayât ve mütâlaatının doğru olmadığını izah ettikten sonra ona “Ordu Müfettişliği’ne ait vezâif ve mahrem vesâikin bizzat” halefine devr ü teslim ve imhâsını tekrar teyid ve emrediyordu.

Acaba, bu son ihtardan sonra, Sâbık Müfettiş Paşa, anlamış mıdır ki vatanın müdafaası için ordusuna müteallik mühim vazifeyi, mahrem vesâiki devlet onun şahsına emniyet ve teslim etmiştir. Onları, devlete, şahsen mes’ûl olacak halefi gösterilmeden, kendiliğinden, istediğine terk ve teslim etmesi büyük bir hatadır, ağır muamele-i kanuniyeyi müstelzimdir. Bunları anlamış mıdır?

nutuk onyedinci bölüm

    9/14/2010 08:13:00 ÖS   No comments

Efendiler, Hilâfet makamının muhafazasında dinî ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğu zehâbında bulunan bazı zevâta verdiğim cevap



Hilâfet makamının muhafazası
Efendiler, hilâfet makamının muhafazasında, dinî ve siyasî menfaat ve zaruret bulunduğu zehâbında bulunan bazı zevât, arz ettiğim kararların alınmakta olduğu son dakikalarda, hilâfetin, tarafımdan deruhde edilmesi teklifinde bulundular.

Bu gibilere, icabı gibi, derhal red cevâbı vermiştim.


Bi’l-vesile, diğer bir noktayı da arz edeyim. Büyük Millet Meclisi, hilâfeti lâğvettiği zaman, Antalya Mebusu, ulemâdan Rasih Efendi, Hilâl-i Ahmer namına, Hindistan’da bulunan bir heyetin riyâsetinde idi. Rasih Efendi, Mısır’a uğrayarak Ankara ’ya avdet etti. Benden mülâkat talep ederek şu beyânâtta bulundu: “Seyahat ettiği memleketlerde, ehl-i İslâm, benim halife olmamı istiyormuş.. Sahib-i salâhiyet İslâm heyetleri, Rasih Efendi’yi, bana bu hususu tebliğ etmek için tevkil etmiş.” Rasih Efendi’ye verdiğim cevapta, İslâmların bana olan teveccüh ve muhabbetlerine teşekkür ettikten sonra, dedim ki: Zât-ı âliniz ulemâ-yı dindensiniz! Halife’nin reis-i devlet demek olduğunu bilirsiniz. Başlarında kralları, imparatorları bulunan tebaanın, bana îsâl ettiğiniz arzu ve tekliflerini ben, nasıl kabul edebilirim. Kabul ettim desem, buna, o tebaanın metbû’ları razı olur mu?! Halife’nin emir ve nehyi ifa olunur. Beni Halife yapmak isteyenler, emirlerimi infaza muktedir midirler? Binâenaleyh mevzuu, medlûlü olmayan mevhum bir sıfatı takınmak gülünç olmaz mı?

Efendiler, açık ve kat’î söylemeliyim ki ehl-i İslâm’ı bir Halife heyulâsıyla hâlâ işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak ehli İslâm’ın ve bilhassa Türkiye’nin düşmanlarıdır. Böyle bir oyuna rabt-ı hayal eylemek de ancak ve ancak cehil ve gaflet eseri olabilir.

Rauf Beylerin, Vehip Paşaların, Çerkes Ethem ve Reşitlerin bütün yüz elliliklerin, mülga hilâfet ve saltanat hanedanı mensuplarının, bütün Türkiye düşmanlarının, el ele vererek aleyhimizdeki hararetli sa’y ü gayretleri, din gayretiyle mi vuku bulmaktadır? Hudutlarımıza yapışık, merkezlerle hâlâ Türkiye’yi mahvetmek için Mukaddes İhtilâl namı altında haydut çeteleri, su-i kast tertipleri ile çılgınca aleyhimizde çalışanların hakikaten maksatları mukaddes midir? Buna inanmak için cidden, kara cahil ve koyu gafil olmak lâzımdır.

Ümem-i İslâmiye’yi ve Türk milletini bu derekede farzetmek ve İslâm âleminin nezahet-i vicdaniyesinden, nezaket-i hulkiyesinden sefil ve caniyâne maksatlar için istifade yolunda devam eylemek artık o kadar kolay olmayacaktır. Küstahlığın da bir derecesi vardır.
© 2014 Video blogunuz. Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger.