şiirli videolar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiirli videolar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

9/04/2011

kıvırcık ali yusuf hayaloğlu üstüm başım pas içinde siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz

    9/04/2011 02:16:00 ÖÖ   No comments


kıvırcık ali yusuf hayaloğlu üstüm başım pas içinde siz benim neler çektiğimi nerden bileceksiniz

8/08/2011

volkan konak en çok babam buzağımı kestiğinde ağlamıştım anacığım

    8/08/2011 01:11:00 ÖÖ   No comments

Volkan Konak En Çok Babam Buzağımı Kestiğinde Ağlamıştım Anacığım şiir sözleri ve video klibi



ağlamıştım anacığım
Volkan Konak En Çok Babam Buzağımı Kestiğinde Ağlamıştım Anacığım şiir sözleri:

Doğurdun beni Haceverada kör karanlık bir gecede
On altı yaşında beni İstanbul a saldın anacım
Ama inan göbeğimi kopartığında bu kadar canım yanmamıştı
Belki bu yüzden bu yüzden anacığım yüzüm gözüm kırık dolaşırım hala
Avuçlar dolusu ağladım yalnızlığımda pek belli etmeden
Ama en çok babam buzağımı kestiğinde ağlamıştım
Şimdi bunlar nerden çıktı deme bana hep konuşmak istemişimdir yıllar yılı
Ama olmadı
Beklide kalabalık sülale olmanın bedeli
Bir sofrada kahvaltıya doyamadım anacığım bırakta konuşayım
Beklide ölesim gelmiş kim bilir bırakta ağlayayım
Buralarda insanlar araba ve elbise markalarını ezberlerler ben ayrılıkları
Bazıları yazlıklara gitmeye özler ben gübre kokulu anneme kavuşmayı özlerim
Kendimi kızılağaçlar arasında kaybediyorum zaman zaman
Başıma bastığın toprağın kokusu vuruyor anam anacığım
Anacığım bilirsin üniversiteyi Almanya da ki eniştemin parasıyla bitirdim
Düzensiz harcamalarımı da bilirsin aç kaldım zaman zaman ama onursuz hiçbir zaman
Hiçbir zaman da gücenmedim yedi bölgeli ülkeme
Çok küfür ettim onursuzlara vazgeçmem dedim
Düşüncelerimden dolayı çok uğraştılar benimle
Kökü toprakta karayemiş fidanı gibi direndim dimdik onurla
İki kez silahlı saldırıya uğradım ağustos ayında ise ekinler sararırken doğduğum şehirde uyandım
Beş yaşındayken âşık oldum lisedeyse öğretmenime ablamın ve senin müdahalene karşı
Velhasıl çok sevdim kadınları anacım aldattıklarımda oldu aldatıldığım da ama asla konuşmadım arkalarından
Hele sana lacivert gözlü torun veremedim ya ben yine hayırsız oğlunum senin
Kimsenin önünde eğilmedi bu asi başım
Bize ilkokulda öğretti öğretmenlerimiz Celal Bahçekapılı Nuri Gazioğlu ve Orhan Yavuz
İleriyi görmek için başımızı hep dik tutmayı onlardan öğrendik
Bu yüzden anacığım işte bu yüzden güneşin bile üzerine yürüdüm gölgemi geçmek için
İyide oldu uzakta kırılan söğüt dalını gördüm acısını da
Mısır püskülünü rüzgârda salınmasını seyrettim bahtiyarlığını da
Karşı yamaçtaki evde doğum sancısından ve de fakirlikten tahtayı ısıran kadının acısını duydum yüreğim derinlemesinden orta yerinden yarılarak
Şimdi gelelim sana beni iyi dinle koca çınarım
Kemal Dursun ve Rüştü Ağaz iyi doktordur ilaçlarını bir defa olsun saatinde al be anacım
Öyle kolay pes etmek yok yaşamakta direneceğiz ve kahretsin ki buda bizim elimizde olan bişey anacığım
Duyduğuma göre abimin resmini ahırda inekle buzağının arasına asmışsın benim koca anacığım millet senin kara bıyıklı oğluna sevdanı bilemez gülecekler sana
Mektubumdaki üzünçlerimden babama bahsetme beni kırsada yıkamaz bu kirli şehir hem kolay okuyasın diye büyük harflerle yazdım kolayına gelipte ablama okutma cumhuriyet kadını evet anam yine kirpiklerim tuzlandı yine galiba şimdilik bu kadar
Seni ilkbaharda patlayan tohumun hışırtısı kadar masum öpüyorum ve seni kardelen çiçeğinin özlemiyle kucaklıyorum
Biliyorum bu son sözlerden bir şey anlamadın ve beni sövdürmeye başlıyorsun
O zaman al sana al sana anderin mastisi seni çok seveyrum hayırsız oğlun ÖMER AHMET

12/26/2010

nazım hikmet kurtuluş savaşı destanı büyük taarruz

    12/26/2010 07:42:00 ÖS   No comments

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır. Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır. nazım hikmet kurtuluş savaşı destanı şiiri ve video klibi



kurtuluş savaşı destanı
Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır
Ne ağaç, ne kuş sesi, ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin, gece yıldızların altında kayalardır.
……
Kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
Okşayarak gülümseyen bıyığını seyrediyordu Kocatepe’den
Dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
Şayak kalpaklı adam nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
Güzel ve rahat günlere inanıyordu
Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
Birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar: ‘üç’ dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlıyacaktı.
…….
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
Ve şu türküyü duydu.
‘Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok edin insanın insana kulluğunu bu davet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine, bu hasret bizim..’

nazım hikmet kendi sesinden hayatı

    12/26/2010 07:37:00 ÖS   No comments

Nâzım Hikmet Ran, 20 Kasım 1901'de Selanik'te doğdu (aile çevresinde 40 gün için bir yaş büyük görünmesin diye bu tarih 15 Ocak 1902 olarak anılmış, kendisi de bunu benimsemiştir), 3 Haziran 1963'te Moskova'da öldü.



kendi sesinden hayatı
Dedesi Nâzım Paşa, valiliklerde bulunmuş, özgürlükçü, şairliği olan bir kişiydi.

Babası Hikmet Bey ise Mekteb-i Sultani (sonradan Galatasaray Lisesi) mezunu, önce ticaret yaşamını denemiş, başaramayınca Kalem-i Ecnebiye'ye (dışişleri) bağlanmış bir memurdu. Dilci, eğitimci Enver Paşa'nın kızı olan annesi Celile Hanım, Fransızca konuşan, piyano çalan, ressam denecek kadar iyi resim yapan bir kadındı.
Nazım, dedesinin de itelemesiyle şiirler yazmaya başlayan Nazım, 1919 yılında Heybeliada Bahriye Mektebi'ni bitirdi. Hamidiye Kruvazörü'nde güverte subayı iken, sağlık nedeniyle askerlikten ayrıldı, bu arada ilk şiirlerini yayımladı.

1921 başlarında Kurtuluş Savaşı'na katılmak için Anadolu'ya geçti, 


Bolu'da öğretmen olarak görevlendirildi. Daha sonra Batum üzerinden Moskova'ya giderek Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'ne (KUTV) yazıldı. Burada siyasal bilimler ve iktisat okudu. 1924'te yurda döndü. Aydınlık Gazetesinde yayınlanan yazı ve şiirleri yüzünden on beş yıl hapsi istenince yeniden Sovyetler Birliği'ne gitti. 1928 Af Kanunu'ndan yararlanıp tekrar yurda döndü. Resimli Ay dergisinde çalışmaya başladı. 1932'de yeniden dört yıl hapse mahkûm olduysa da, bu kez Onuncu Yıl Affı'ndan yararlandı. Gazetecilik yaptı, film stüdyolarında çalıştı. 1938'de orduyu ve donanmayı isyana teşvik ettiği iddiasıyla 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Çankırı ve Bursa cezaevlerinde yattı. 


1950'de özgürlüğüne kavuştuysa da sürekli olarak izlenmekten kurtulamadı; kitaplarını yayınlatma, oyunlarını oynatma olanağı bulamadı. Askere alınması kararlaştırılınca Romanya üzerinden tekrar Moskova'ya gitti. 1951'de T.C. yurttaşlığından çıkarıldı. 3 Haziran 1963'te bir kalp krizi sonucu yaşama veda etti. Moskova'da Novodeviçye Mezarlığı'nda toprağa verildi...

nazım hikmet yaşamaya dair şiir videosu

    12/26/2010 07:30:00 ÖS   No comments

Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında nazım hikmet yaşamaya dair şiiri ve video klibi



yaşamaya dair şiiri
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

12/12/2010

ahmed arif akşam erken iner mapushaneye ejderha olsan

    12/12/2010 09:49:00 ÖS   No comments

Akşam erken iner mahpushaneye. Ejderha olsan kar etmez. Ne kavgada ustalığın, Ne de çatal yürek civan oluşun. Kar etmez, inceden içine dolan, Alıp götüren hasrete. ahmed arif akşam erken iner mapushaneye şiiri ve video klibi



akşam erken iner mapushaneye
Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.

Akşam erken iner mahpushaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe...

Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı...
"Kürdün Gelini"ni söyler maltada biri,
Bense volta'dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu...

Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...

Hırsla çakarım kibriti,
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım, dolu,
Bir duman, kendimi öldüresiye,
Biliyorum, "sen de mi?" diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya...
© 2014 Video blogunuz. Designed by Bloggertheme9
Proudly Powered by Blogger.